Mart 2014 Özel Sayı -I
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Anne babaların çocuk ı̇stismarıyla ı̇lgili tutumlarının ı̇ncelenmesi(2014) Yalçın, Hatice; Koçak, Nurcan; Duman, GökhanTürkiye’de Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun yaptığı bir çalışmada çocukların % 46’sının, Türkiye genelinde yapılan bir çalışmaya göre de % 45’inin ihmal/istismara uğradığı belirlenmiştir. Çocuğun yaşı ne kadar küçükse istismar olasılığı o kadar fazladır. Vakaların üçte biri altı ayın altındaki, üçte biri 6 ay-3 yaş arasında, üçte biri üç yaşından büyük çocuklardır. Bu araştırma; aileye ve çocuğa ait bazı sosyo-demografik özelliklerin, ebeveyn çocuk istismarıyla ilgili tutumlarına etkisinin incelenmesi amacıyla tanımlayıcı türde yapıldı. Araştırmada, okul öncesi kurumlarda ve ilköğretim 1. sınıfta çocuğu öğrenim gören 63 anne ile 44 babadan (N=107) elde edilen veriler kullanıldı. Araştırmada veri toplama aracı olarak, Anne Baba Sosyo-demografik Özellikler Formu, Çocuk ?stismarı Potansiyeli Envanteri (Ç?PE), Duygusal ?stismar Farkındalık Ölçeği (D?FÖ) ve Ailelerin Uyguladıkları Disiplin Yöntemlerine ?lişkin Görüşme Formu kullanıldı. Verilerin değerlendirilmesinde, tanıtıcı bulgular sayı ve yüzde dağılımları halinde sunuldu. Çalışma grubunun sosyo-demografik değişkenlerinin, Ç?PE, D?FÖ ve Ailelerin Uyguladıkları Disiplin Yöntemlerine ?lişkin Görüşme Formu ortalamaları arasındaki ilişki varyans analizi ile test edildi. Çalışma grubundaki anne ve babaların % 55,1’inin eşitlik ve demokratik bir tutum içerisinde çocuk merkezli yöntemleri; % 29,9’nun ise baskıcı ve itaate dayalı yöntemleri tercih ettikleri belirlendi. ?stismar puanları açısından gruplar arasında istatistiksel olarak bir anlamlılık olduğu belirlendi (p=0.013). Yapılan post hoc ikili değerlendirmelerde anne ve baba Ç?PE istismar puanları arasında (p=0.003) farklılık ortaya kondu. Sınır istismar puanının 215 olarak kabul edildiği ve 166’nın üstü tehlikeli olarak kabul edildiği göz önünde bulundurularak, çalışma grubundakilerin istismar puanının düşük olduğu şeklinde yorumlandı. Çalışmaya katılan anne ve babaların D?FÖ puanları incelendiğinde, Duyarsızlık, Korkutma, Red/ ?zolasyon alt ölçekleri açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde bir farklılık belirlenmedi (p>0.05). Elde edilen bulguların, okul öncesi dönem çocukların hakları konusunda ailelerin yaklaşımları alanında katkı sağlayacağı ortaya kondu. Çalışma sonunda anne ve babaların çocuk istismarına ilişkin farkındalığını artırabilecek öneriler sunuldu.Öğe Yerel yönetimlerde suç önleme politikası olarak farklılıkların yönetimi: Seferihisar Belediyesinde bir uygulama(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Çakır, Erkan; Sarıhan, Zekeriya; Özcan Sarıhan, NazlıBu makalenin amacı, güvenlik yönetişimi kavramı çerçevesinde yerel yönetimlerin suç önleme konusunda yapabilecekleri çalışmaları incelemektir. Çalışmanın daha somut olabilmesi içinde bu konuda örnek olan Seferihisar Belediyesi incelenmiştir. Yerel yönetimler günümüzde sadece kanunda tanımlı görevleri yapmakla yetinmeyip; kırsal kalkınma, kentleşme, sanayileşme, tarım gibi birçok alanda çeşitli projeler yapmakta veya projelere paydaş olmaktadır. Bu yeni görev alanlarından bir tanesi de suç önleme politikalarıdır. Ülkemizde suçla ve suçlularla mücadelede yetkili kurumum, Emniyet Teşkilatıdır. Ancak Emniyet Teşkilatının tek başına tüm suçlarla ve suçlularla başa çıkması mümkün değildir. Bu konuda güvenlik yönetişimi gereği; üniversitelere, özel kuruluşlara, sivil toplum kuruluşlarına, derneklere ve diğer devlet kurumlarına birçok sorumluluk düşmektedir. Ancak biz bu çalışmada sadece yerel yönetimleri ele alacağız. Yerel yönetimler suç kavramı ortaya çıkmadan bunu önlemek için politikalar geliştirebilecek bir yapıya ve imkâna sahiptir. Toplumsal veya kentsel yapıdaki değişiklikler suç olgusu ile paralellik göstermektedir. Göç bölgeleri veya kentin belirli bölgesine yığılan farklı özellikteki insanlar, bünyesinde potansiyel çatışma kaynaklarını ve sonucunda suç teşkil eden davranışları barındırmaktadırlar. Çatışma kaynaklarını ve dolayısıyla suçu azaltacak politikalar, yerel yönetim birimlerinin farklılıkların yönetimi kavramını iyi kullanması ile sağlanacaktır. Farklılıkların yönetimi; yaş, cinsiyet, din, inanç, kişilik gibi yönleriyle farklı insanları etkili bir şekilde yönetmek için planlanan ve uygulanan kurumsal sistemlerin; farklılığın yararlarını en üst düzeye çıkarırken, sorunlarını ve sakıncalarını en alt düzeye indirecek şekilde kurulmasıdır. Yerel yönetimlerde farklılıkların yönetimi uygulamalarına yer verilmesi suç önleme konusunda etkin bir sonuç verecektir. Yaptığımız çalışmaya örnek teşkil eden Dzmir’in Seferihisar Belediyesi farklılıkların yönetimi konusunda çeşitli çalışmalar yapmıştır. “Barış” temasıyla yapılan etkinliklerde Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden gelerek Seferihisar'a yerleşen farklı kültürlere sahip insanların birbirlerini tanımaları ve kaynaşmalarını amaçlanmaktadır. Bu şekilde farklılıklar çatışma kaynağı olmaktan çıkartılmakta ve dolayısıyla farklılık sebebiyle meydana gelebilecek suçlarda önlenebilmektedir.Öğe Çocuk suçluluğu ve gelişimsel (Risk-odaklı) suç önleme(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Topçuoğlu, TubaÇocuk suçluluğu, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ciddi boyutlarda kendini göstermektedir. Toplumumuzu derinden etkileyen böylesi bir sosyal sorunun sadece hukuk ve ceza adalet sistemi içerisinde ortaya koyulan uygulamalarla çözümlenmesi mümkün olmamaktadır. Bu çalışma, ilk olarak resmi istatistikler ışığında ülkemizde yaşanan çocuk suçluluğunun boyutunu ortaya koymaktadır. İkinci olarak, bu çalışma ülkemizde ve dünyada gerçekleştirilen kriminolojik araştırma bulgularına dayanarak, çocuk suçluluğunun daha etkin önlenebilmesi adına, politika üretenlerin ceza adalet sistemi dışında uygulanabilen diğer suç önleme stratejilerine de yönelmesi gerektiğine vurgu yapıp bunun nedenlerini irdelemektedir. Bu çalışma, son olarak, 1990’larda kamu sağlığı sektöründen kriminoloji alanına getirilen ve o zamandan beri de birçok gelişmiş ülkede yaygın olarak uygulanan “gelişimsel (risk-odaklı) suç önleme” programlarını ele alarak, bu tür programların ceza adalet sistemi içerisinde uygulanan politika ve müdahalelerden arklılıklarını incelemektedir. Ülkemizde oldukça ihmal edilen gelişimsel (risk-odaklı) suç önleme stratejisi, ciddi suçluluk henüz oluşmadan önce çocuklar, aileleri, okulları, yaşadıkları muhit üzerinden gerçekleştirilebilecek çok çeşitli müdahale programları ile çocukların gelişimini birçok boyutuyla destekleyerek, çocuklarda yaşam boyu antisosyal davranışın ve beraberinde getirdiği olumsuzlukların artarak birikmesine engel olmayı amaçlamaktadır. Suçun birey ve toplum üzerindeki maliyetinin boyutu göze alındığında, erken müdahale—etkili olması durumunda—toplumsal düzeyde inanılmaz kazanç vaat etmektedirÖğe İslam dininin suça bakışı ve suçu önlemeye yönelik yaklaşımları üzerine bir analiz(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Güllü, İsmail; Can, Muhammet AliBu bildiri, genel bağlamda, dinin suça yaklaşımını, özelde ise İslam Dininin suç olgusunu nasıl ele aldığı ve suçu önlemeye yönelik teorik ve toplumsal mekanizmaların işlevi üzerinde durmaktadır. Suçun mahiyetini, İslam dininin suç tanımını, suç ile sosyal psikoloji arasındaki ilişki hakkında giriş mahiyetinde bilgi verilmiştir. İbadetlerin suçları önleme açısından nasıl bir işlev gördüğü açıklanmıştır. Suçu önlemeye yönelik toplumların sosyolojik yapıları üzerinde dinin müdahalesi hakkında bilgi verilmiştir.Öğe Organize suç ve terör örgütleri ile mücadelede önleyici istihbarat hizmeti için matematiksel yaklaşı(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Beşer, MuratBu çalışmada organize suç ve terör örgütleri içyapılarının simetrik ve asimetrik durumları karşısında organizasyon içindeki kilit oyuncunun nasıl bulunacağına dair yöntemler gösterilmiştir.Öğe Sosyal medyanın kamuoyu oluşturmadaki rolü ve muhtemel riskler(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Eren, Veysel; Aydın, AbdullahSanayi Toplumundan Bilgi Toplumuna geçişle birlikte, iletişim alanındaki gelişmeler, bilginin üretimi, depolanması, paylaşılması ve eleştirilmesini zamandan ve mekândan bağımsız hale getirmiştir. Sanayi toplumunda bilginin üretilmesi ve paylaşılması hemen hemen her ülkede medya kartellerinin kontrolünde gerçekleşmekteydi. Ancak bilgi toplumuna geçişle birlikte, bilginin üretilmesi ve paylaşılmasıyla ilgili kaynaklar hem çeşitlendi, hem de bilgisayar ve mobil cihaz (akıllı telefon, tablet bilgisayarlar vs…) teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak mekâna bağlılıktan ve periyodik olmaktan kurtuldu. Başka bir ifade ile bilgi belli odakların tekelinden ve iletişim de tek yönlü olmaktan çıktı. Dolayısıyla kitle iletişim araçlarının kullanımının tabana yayılmasıyla (blog, kişisel siteler) bilgi kaynağı çeşitliliği ve bireysel tecrübelerin çok kolay ve hızlı bir şekilde aktarımı sağlanmış oldu. Fakat son dönemde özellikle facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım ağlarının ortaya çıkması ve yaygınlaşması, iletişim biçimini, söz konusu klasik anlamından köklü biçimde kopararak, iletişim sürecinin yapısal bir dönüşüme uğraması sonucunu doğurdu. Böylece iletişim tam olarak, interaktif, çok boyutlu ve karşılıklı bir etkileşim sürecine dönüştü. Soysal medya alanındaki bu hızlı ve esaslı gelişme, bireyden başlayarak bir ülkedeki veya toplumdaki her unsuru daha görünür ve kolay ulaşılır hale getirmiş, yani onlara ait sırları (bunlar devlet sırrı olabilir) ve gerekli bilgileri (bunlar firmaların stratejileri olabilir) erişilebilir kılmıştır. Bu durum bir yönüyle şeffaflaşma ve karşılıklı kolay bilgi alışverişi anlamına gelmekte; fakat diğer yönüyle de art niyetli kişilerin elinde bireyler ve toplum için bir tehlikeye dönüşme riski taşımaktadır. Yapılan bu çalışmada sosyal medya olarak adlandırılan bu yeni iletişim sahasının özelliklerini ortaya koyarak sosyal medyanın klasik medya araçları olarak adlandırılan medya araçlarından farkı üzerinde durulmakta; daha sonra, kamuoyu oluşturmadaki etkileri ele alınmakta ve bu kamuoyu oluşturma veya yönlendirme süreci içerisinde oluşan ve oluşabilecek muhtemel risklere değinilmektedir. Bu bağlamda sosyal medyanın sunduğu imkânların barındırdığı riskler ve güvenlik anlayışına yapmış olduğu olumlu olumsuz katkılar tahlil edilmektedirÖğe Spor’da şiddet’in ulaştığı nokta; 17 Eylül 1967 Kayserispor-Sivasspor karşılaşması(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) İlhan, ErolBireysel ve toplumsal boyutta, korkutma, cezalandırma, sindirme, yaralama, öldürme, eziyet gibi çeşitli şekillerde görülebilen şiddet olayları, sportif alanlarda kendine uygun ortamlar bulmakta, özellikle futbol sahalarında/dışında yaşanan olaylar, ülkelerin en önemli güvenlik sorunlarından biri durumuna gelmektedir. Çıkarılan yasalar, artırılan cezalara rağmen futbol sahalarındaki şiddet olayları gün geçtikçe artmaktadır. Hatta taraftarların neden olduğu şiddet, ülke sınırlarını aşan, küresel bir sorun olarak yerini almaktadır. Çalışmada; spor ve şiddet genel bahsinde en fazla verinin bulunduğu futbol branşı üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda, 17 Eylül 1967 tarihinde oynanan ve 40 kişinin öldüğü ve onlarca kişinin yaralandığı Kayserispor-Sivasspor futbol karşılaşması özelinde Türkiye’de sporda şiddetin ulaştığı nokta ortaya konulmaya çalışılacaktır. Futbol sahalarında başlayan şiddetin nasıl toplumsal bir sorun durumuna geldiği, dalga dalga yayıldığı, iki şehir insanının birbirinden nefret etmesine neden olduğu gösterilmeye çalışılacaktır. Çalışma kapsamında, Kayseri ve Sivas illerinde yayınlanan, Kayseri “Ülker” ve Sivas “Haber“ gazetelerinin haber içerikleri incelemeye tabi tutulacaktır. iddetin toplumsal kökenli sorunların dışavurumu biçiminde ortaya çıktığı varsayımından yola çıkarak her iki gazetenin haberleri yansıtma şekilleri ve kamuoylarına verdikleri mesajlar çözümlemeye tabi tutulacaktır.Öğe Organize suçlarla mücadele (Milli Eğitim Bakanlığı tarafından alınan önlemler)(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Tamer, Mine GözübüyükSiyasi ve hukuki boşluklar, ekonomik istikrarsızlık, rüşvet, işsizlik, eğitimsizlik ve ahlaki yozlaşma gibi pek çok etken tarafından ortaya çıkan organize suçlar, günümüzde artık bireyleri ve toplumları tehdit ettiği gibi ulusal ve uluslararası güvenliği de tehdit eden bir sorun haline gelmiştir. Uluslar arası işbirliklerinin kurulmasıyla bu suçlarla mücadele, küresel bir platforma taşınmıştır. Ulusal düzeyde ise organize suçlarla mücadelede toplumun birçok kesimine çeşitli görevler düşmektedir. Bu süreçte, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının işbirliği içinde çalışması organize suçlarla mücadeleye önemli oranda güç ve destek sağlamaktadır. Bu bağlamda, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) gerek farklı kurumlarla işbirliği gerek kurumsal düzeyde önemli işlevleri yerine getirmesiyle mücadeleye önemli ölçüde destek vermektedir. Bu çalışmada Milli Eğitim Bakanlığı’nın organize suçlarla mücadele sürecinde aldığı önlemlere yer verilerek, süreçte kat ettiği mesafe gözler önüne serilmiştir.Öğe Organize suç örgütleri yapısına antimatroit tabanlı kooperatif oyun teorik yaklaşım(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Beşer, MuratBu çalışmada organize suç örgütlerinin hiyerarşik yapısı oyun teorik yaklaşım ile ifade edilerek, matematiksel bir problem olarak ele alınacaktır. Elde edilen gelirin organizasyon içinde optimal şekilde bölüşümü veren nukleolus vektörü tanıtılacaktır. Nukleolus vektöründen sapma, organizasyonun dejenerasyonu olarak yorumlanacaktırÖğe Televizyon programları, sembolik tüketim ve toplumsal yansımaları(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Baran, Tamer; Baran, SerhatTelevizyon (TV) teknolojik gelişimin insanlara sunduğu en önemli araçlardan birisidir. İnsanlar için özellikle boş vakitlerini değerlendirdikleri bir eğlence aracıdır. Bununla birlikte insanlar izledikleri TV programlarındaki kişileri kendilerine model olarak almakta, bu kişiler gibi hareket etmekte ve bu kişiler gibi yaşamak istemektedirler. Bu durum pazarlamada sembolik tüketim olarak ifade edilen tüketim biçimini ortaya çıkarmaktadır. Sembolik tüketim, ürün, hizmet ya da markaların sembolik değerlere göre değerlendirilip tüketilmesidir. Tüketiciler kullandıkları ürün ve markalar aracılığıyla karşısındaki kişilere, kimliklerine ve sosyal statülerine ilişkin mesajlar gönderirler. Sembolik tüketimin ekonomik, psikolojik, sosyal vb. bir takım sonuçlarının olması kaçınılmazdır. Bu çalışmanın amacı TV’nin tüketicilerin tüketim davranışındaki rolünü ve neden olduğu sorunları ortaya koymaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için ilk bölümde Türkiye’de TV izleme alışkanlıklarına ilişkin veriler sunulmuş, ikinci bölümde sembolik tüketim kavramı ve TV’nin sembolik tüketim üzerindeki rolü, üçüncü bölümde sembolik tüketimin toplumsal sonuçları açıklanmıştır. Son bölümde ise TV’den kaynaklı toplumsal sorunların çözümüne ilişkin paydaşların sorumlulukları belirtilerek bu sorunların çözümüne ilişkin öneriler sunulmuştur.Öğe Medyada şiddetin dönüşümüne bilinçaltı etki yöntemleri ve mutlu şiddet ilişkisi(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Aydemir, MustafaMedya bir iletişim modeli olarak çeşitli rollere sahiptir. Kültürün hızla değişmesi şiddetin sunum biçimlerinin de değişmesine neden olmaktadır. Medyanın şiddete aracılık etmesi şiddeti toplum içinde daha fazla yasallaştırmaktadır. Bu konuda özellikle televizyon reklamlarında geniş çaplı bir inandırma eyleminin olduğu görülmektedir. Şiddetin mutlu bir nitelik yüklenerek aktarılması şiddet suçlarının önüne geçilmesine engel oluşturmaktadır. Çalışmada ulusal ve uluslararası medyada yayıncılık alanında şiddet temelli neticelere alınan önlemlerin, yapılan hukuki düzenlemelerin ve şiddet temasının televizyon reklam filmlerinde kullanım şekli incelenmektedir. Mutlu şiddet niteliğindeki reklam filmlerinde içerik analizi yapılarak konunun genel yapısı değerlendirilmektediÖğe İdarenin düzenleme konusu olarak internet ve internete erişim yasakları(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Akıncı, Müslüm; Taşkın, Ş. CankatTürk hukukunda kamusal yaşamın bazı duyarlı alanlarında düzenleme ve denetim özgörevini yerine getiren üst kurullar vardır. Bunlar arasında görsel işitsel iletişim özgürlüğü alanında RTÜK geçmişten beri hep tartışma konusu oldu. Zira bu sektörde anayasal duyarlılıklar biraz daha yoğun olarak yer almaktadır. Yayıncı açısından demokratik toplumun çoğulculuk gereğinin bir parçası olarak sektörde pek çok aktöre yer verilmesi istenirken, bu özgürlüğün tüketiciler bakımından yaratabileceği sakıncaları bertaraf etmek üzere inşa edilen üst kurul zaman zaman siyasi tartışmaların içerisine çekildi. Benzer biçimde BTK-TİB yapılanması da İnternete erişim yasakları gündeme geldikçe pek çok çevreden eleştiriler almaya başladı. BTK’nın bağımsız ve tarafsız bir yapı olması gerekmektedir. Siyasi iktidarın güdümünden uzak, tamamen tarafsız ve hukuksal değerlendirmeden özge ölçüt gözetmeyen bir yapıya kavuşturulma zorunluluğu vardır. Aksi takdirde “siyasi iktidarın” organik bir parçası gibi hareket ettiği izlenimi yaratırsa “özgürlük karakolu” ya da “sansürcü” yaftasına muhatap olacaktır. Konu bu yönüyle de ele alınarak hukukumuzdaki internete erişim yasakları, çelişkileri ve çatışmaları ile eleştirel gözle değerlendirilecektir.Öğe Hukuk kültürü suç ve kentsel yağma(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Karasu, Mithat ArmanKültür bir toplumun duyuş, düşünüş ve davranış biçimlerinin toplamıdır. Din, aile, sanat gibi sosyal kurumlar kültürü oluşturduğu gibi, aslında kültürden de etkilenir. Bu durum hukuk içinde geçerlidir. Bir toplumun hukuka olan inancı, hukuk devletine gösterdiği saygı, o toplumun kültürünün bir yansımasıdır. Türkiye'de gerek devlet gerekse toplum nezdinde hukuk kültürünün çok da geliştiğini söylemek zordur. Sivil toplum geleneğinin olmayışı, siyasal popülizm ve patronaj ilişkilere dayalı siyaset yapma biçimi hem toplumda hukuk devletine olan inancın azalmasına hem de hukuk dışı eylemlerin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Bildiri kapsamında öncelikle hukuk kültürü ve hukuk devleti kavramları açıklanacak, Türk toplumunda hukuk kültürünü belirleyen dinamikler ele alınacaktır.İkinci bölümde, ülkemizdeki hukuk devletine yönelik ihlallere yer verilecektir. Son bölümde bu hukuk ihlallerinin toplum bakımından doğurduğu olumsuz sonuçlar üzerinde durulacaktır. Bildirinin amacı Türk toplumunun kültürel dinamikleri içinde şekillenen hukuk kültüründen hareketle ülkemizde yaşanan hukuk ihlallerini analiz etmektir.Öğe Toplumsal cinsiyet açısından axe basın ilanlarının göstergebilimsel analizi(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Kalaman, Sefer; Bat, MikailCinsiyet kişinin biyolojik varlığına yönelik bir kavram olarak kullanılırken, toplumsal cinsiyet, kişinin biyolojik varlığına, toplumun yüklediği anlamlar ve bu anlamlar temel alınarak oluşturulan bazı beklentiler için kullanılmaktadır. Kişi doğduğu andan itibaren toplum içerisinde biyolojik cinsiyetine göre yönlendirilmelere maruz kalmakta, bu yönlendirilmeler, toplumsal kalıplar içerisinde beklentilere dönüşmektedir. Yönlendirme ve beklenti ikilemi içerisinde karakterini oluşturmaya çalışan kişi, toplumsal değer ve inanışlar doğrultusunda, cinsiyeti üzerinden yapması gerekenleri, yapmaması gerekenleri yakın ve uzak sosyal çevresinden ve kitle iletişim araçlarından öğrenmektedir. Toplum çoğu zaman neyin doğru olduğunu veya neyin yanlış olduğunu sorgulamadan sadece “kurallar”ını kişiye yüklemekte, bu adapte etme sürecinde değerler somutlaştırılmakta ve bazı kalıplarla kişiye aktarılmaktadır. Kitle iletişim araçlarından yazılı ve görsel basın, özellikle günümüzdeki e-basın aracılığıyla kişiyi doğrudan hedef alabilmektedir. Diğer yandan basın aracılığıyla mesajlarını iletmeye çalışan bazı markalar, ürünlerini toplumsal cinsiyet unsurlarını öne çıkararak tanıtmakta ve kendilerine “iletişim tarzı”, olarak toplumsal cinsiyeti öne çıkaran bazı kodları seçmektedir. Bu kodların açıklanması ve hedef kitlelerde nasıl bir etki yaratacağının araştırılması ise göstergebilim tarafından yapılmaktadır. Göstergebilim “iletişim amaçlı bütün aracıları inceleyen, onların birbirleriyle ilişkilerini araştıran, türlerini saptamaya çalışan bilimdir”. Dolayısıyla ilk insandan beri yapılan çalışmalar, ilişkiler, göstergebilime konu olmaktadır. Çünkü insan, kendisini diğer varlıklardan ayıran düşünme, karar verme, bağlantı kurma ve sonuca ulaşma yetisi nedeniyle bir anlamlandırma sürecine girmektedir. Diğer yandan bu anlamlandırma süreci günümüz markaları tarafından doğrudan yönlendirilebilmekte ya da belirlenen kodlarla anlamlandırma sürecine doğrudan etkide bulunulabilmektedir. Bu çalışmada Axe markasının sahip olduğu kodlar, bu kodlarla verilmeye çalışılan mesajlar ve ilanların yaratmak istedikleri etki göstergebilim aracılığıyla incelenecektir. Bu doğrultuda reklam çalışmalarına yönelik geniş bir arşivi bulunan ve farklı türdeki reklamlara sahip uluslararası bir web sayfası olan http://adsoftheworld.com sitesinde bulunan Axe reklamları ele alınmıştır. Sayfada bulunan Axe markası ilanları içerisinden belli kriterlere göre seçilen 15 ilan göstergebilim çerçevesinde ele alınmış ve ayrıntılı olarak incelenmiştir.Öğe Semavi dinlerde (İslam, Hristiyanlık, Yahudilik) kadına şiddet ve saygının karşılaştırılması hakkında araştırma(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Baseri, AmenehSemavi dinler arasında önemli farklar yoktur ve temelinde tüm ilahi dinler, insanın mükemmel olması ve gelişmesi yönünde ortak bir kökenden gelmektedir. Fakat tartışılmaktadır ki, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi dinlerin iki kutsal kitabı İncil Ve Tevrat, zamanla ve yavaş yavaş hurafelerle bozuldu. Çünkü gerçeklerden uzak ve asılsız içerikler bu iki kitapta fazlasıyla bulunmaktadır. İncil ve Tevrat kitaplarında, kadının toplumsal durumu ve rolüyle ilgili, şiddet ve saygısızlığa dayanan hurafelere rastlanmaktadır. Buna karşın İslam dininin kutsal kitabı Kur’an da kadına saygı ve övgü vardır. Fakat İslami görüşe göre bir kadın, saygıdeğer ve Allah’ın görevli elçisidir. Yaratılış felsefesinin de göz önünde bulundurduğu gibi, kadın, Allah’ın halefi olarak gerçek insanlığın ve mükemmelliğin derecesini daha da yükseğe taşıyacaktır. Kadın insanlığın eğiticisidir ve mükemmel çocuklar yetiştirerek bir ulusu ayakta tutar. Kadın gerçekten mükemmel ve olağanüstü bir varlıktır. O toplumun tüm kesimlerine yüksek değerler katar. Kadına değer vermeyi sadece İslam değil, genelde Vahiy Kültürü ’de bahsetmektedir. Bu çalışmada, üç semavi din olan İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilikte kadının durumu ortaya konulmaktadır. Buradan hareketle, kutsal kitaplarda kadına yönelik şiddet ve saygı davranışları ele alınarak aradaki farklar ortaya çıkarılmıştırÖğe Kadına yönelik şiddetle mücadele ulusal eylem planı 2012-2015’in genel bir değerlendirilmesi(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Tatlılıoğlu, KasımUlusal ve uluslararası tüm pozitif gelişmelere rağmen, kadına yönelik şiddet, ülkemizde ve tüm dünyada halen önemli sorunlar arasında yer almaya devam etmektedir. Küresel bir sorun olarak aile içi kadına yönelik şiddet, ülkemizde de mücadele edilmesi gereken ciddi bir toplumsal sorundur. Toplumsal yaşamın her aşamasında rastlanan kadına yönelik şiddet olgusu; kadının maddi ve manevi bütünlüğüne ağır zarar vermesi nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunu olmasının yanı sıra, kadının toplumsal yaşama aktif katılımının önüne geçerek sosyal ve ekonomik kalkınma önünde bir engel teşkil etmektedir. Bu çerçevede yürütülecek çalışmalarda, disiplinler arası bir yaklaşımla, ilgili tüm tarafların önleme, koruma, cezalandırma, sosyo-kültürel, eğitsel ve politik boyutuyla sürecin içinde yer alması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Ülkemizde kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve kadının insan haklarının güçlendirilmesi konusunda yasal düzenlemelerde büyük günümüze değin oldukça olumlu sayılabilecek ilerlemeler sağlanmıştır. 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi, konu hakkında yürütülmesi gereken çalışmalar, bu çalışmaları yürütmekle sorumlu kurum ve kuruluşlar ile işbirliği kuruluşlarını belirleyerek, çok kapsamlı bir yol haritası oluşturmuş, konu hakkındaki çalışmaların bir üst seviyeye taşınmasına katkı sağlamıştır. 2007’de yürürlüğe giren “Kadına Yönelik Aile Dçi Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 2007-2010”, bu kararlılık ve işbirliğinin somut örneklerinden biridir. Söz konusu Ulusal Eylem Planı’nın uygulama süresinin dolması nedeniyle, yine ilgili kurum ve kuruluşların katılımlarıyla, Kadına Yönelik Şiddet ve Aile Dçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ışığında, yeni gelişmeler, ihtiyaçlar ve eksiklikler göz önünde bulundurularak, “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 2012-2015” hazırlanmıştır. Çok boyutlu bir toplumsal sorun olan kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak, ancak toplumun tüm kesimlerinin ortak ve kararlı mücadelesi ve bütüncül bir yaklaşımla mümkündür. Bu çalışmada, T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün 2012 yılında hazırlamış olduğu, “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 2012-2015”in genel bir değerlendirilmesi yapılmıştır.Öğe Toplumsal cinsiyet olgusu ve Türkiye’de kadınlık(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Bingöl, OrhanSosyal ilişkiler, sosyal sistemler ve genel olarak toplumsal yapı denilen bütünlük, içinde pek çok unsuru barındıran büyük bir ortaklıktır. Toplumsal yapı, göreli denge ve birliğinin yanı sıra çeşitli zıtlıklar, çatışmalar ve eşitsizlikleri de bünyesinde barındırır. Bunların en önemlilerinden biri toplumsal cinsiyet ayrımı ve ona dayalı haksız tanımlama, konumlandırma ve uygulamalardır. Bu anlamda biyolojik olarak kadın cinsine karşılık toplumsal olarak üretilen ‘kadınlık’ cinsiyeti, başlıca örnek olarak varlığını sürdürmektedir. Kadınlık, en yalın haliyle doğuştan ve doğal değil, sonradan ve yapay olarak oluşturulmuş cinsiyet ayrımının ismidir. Toplumsal cinsiyet ayrımına neredeyse tüm dünya ülkelerinde rastlanabilir. Ayrım geçmişte de var olmuştur, bugün de devam etmektedir. Ancak yaşanma şiddeti ve göstergeleri toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Türkiye, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımda kadınlığın belirgin olarak yaşandığı ülkelerden biridir. Kadın, ‘toplumsal cinsiyetinden ötürü’ Türkiye’de var olan onlarca öteki içerisinde başı çekmektedir. Bu inceleme genelinde teorik olarak toplumsal cinsiyetin kurguladığı kadınlık olgusu tanımlanacak, açıklanacak ve kadınlığın yaşadığı eşitsizlikler vurgulanacaktır. Bu doğrultuda ilkin biyolojik-toplumsal cinsiyet ayrımı ele alınacaktır. Ardından ayrımın belli başlı toplumlarda ne gibi uygulamalarla canlı kaldığı anlatılacaktır. Sonrasında genel tarihsel akış içerisinde Dünya’da ve Türkiye’de kadınlık meselesi toplumsal cinsiyet ayrımı bağlamında tartışılacaktır. Sonuç olarak Türkiye’de kadının genel durumu sergilenip yorumlanacaktır.Öğe Suç olgusuna teorik ve eleştirel bir yaklaşım(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Güllü, İsmailBu çalışmada, suç olgusunu sosyolojik olarak analiz eden geleneksel teorilerin bir değerlendirmesi yapılarak alternatif bir teori için eleştirel bir yaklaşım ortaya konulmaktadır. Bütüncül ve yeni bir suç teorisinin oluşturulmasında var olan teorilerin hangi yönlerinin değerlendirilebileceği bu makalenin temel amaçlarındandır. Batı toplumlarını dikkate alarak yapılan ve yerel (bölgesel) unsurların ve kültürel ve tarihsel arka planın dikkate alınmadığı teorik bir yaklaşım suç olgusunu batı dışı toplumlarda açıklamaktan uzak olacaktırÖğe İnsan hakları bağlamında özel hayatın gizliliği ve korunması(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Korkmaz, AliHerkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz’ (Anayasa 20. md.). Bu hak, Anayasa ile de güvence altına alınmıştır. Son yıllarda teknolojinin gelişmesiyle birlikte özel hayata dâhil olan alanların boyutları da genişlemiştir. Kişinin, özel hayatı ve aile hayatı yanında, konutuna, haberleşmesine, kamusal ve sanal alanlardaki haklarına da saygı gösterilmelidir. Özel hayatın gizliliği bir insan hakkıdır ve ihlali durumunda suç teşkil eder. Milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık, genel ahlak, ülkenin ekonomik refahı, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlükleri, dirlik ve düzenin korunması gibi durumlarda özel hayata müdahale olabilir. Ancak bu müdahale, yasayla belirlenmiş olmak koşuluyla ve bir kamu otoritesinin izniyle gerçekleşebilir. Yasalara dayanmayan ve bir izne tabii olmayan müdahaleler, özel hayatın gizliliğine müdahaledir ve suç teşkil eder. Makale, literatür taramasına dayalı niteliksel bir çalışmadır. Çalışmada, özel hayatın gizliliği ve korunması bir insan hakkı olarak ele alınmıştır.Öğe Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvurularda önemli bir zarara (önemli bir dezavantaja uğrama) kriter(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Bilir, Faruk14 nolu protokol Avrupa insan Hakları Mahkemesinin yapısında ve işleyişinde önemli düzenlemeler içermektedir. Mahkemenin iş yükünü azaltmayı ve yargılama sürecini hızlandırmak amacıyla yapılan bu düzenlemelerde en çok göze çarpan ve tartışmalara yol açan yeniliği kabul edilebilirlik şartları ile ilgili olan düzenlemelerdir. Yapılan bu değişiklikle kabul edilebilirlik şartları arasına başvuranın ehemmiyetli bir dezavantaja uğramış olması kriteri eklenmiştir. Bu kriter başvuran kişinin dikkate değer bir zarara uğramış olmasını gerektirmektedir. Eğer başvuran kişinin önemli bir mağduriyeti yok ise bu durumda mahkemenin başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı vermesi öngörülmektedir. Esasında insan hakları ihlalinin bir mahkeme tarafından önemli ya da önemsiz biçiminde ayrılması oldukça tartışmalı bir konudur. Bu açıdan protokol bu düzenlemelerin ortaya çıkaracağı sakıncaları da gidermek için bazı dengeleyici unsurlar getirmiştir.