Cilt 3 - Sayı 1 (Haziran 2020)

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 17 / 17
  • Öğe
    Orhan Kemal’in çikolata öyküsünde yoksulluğun izi
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Antakyalı, Banu
    Orhan Kemal, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının öyküden romana, şiirden tiyatroya kadar pek çok edebi türünde, toplumcu gerçekçi çizgiyi benimseyerek eser veren üretken yazarlarından biridir. Anlattığı konular, kullandığı dil, insana, topluma, hayata bakışı çağdaşı olan modernist yazarlardan farklıdır. Sanatçı, insan ve toplum gerçekliğine dair pek çok öğeyi içinde barındıran anlatılarında, yaşadığı toplumun, özellikle alt tabakadaki insanların yaşayışına önemle yer verir, bu çevrenin küçük, sıradan, geçim derdindeki insanının yaşama serüvenini ısrarlı bir tutum ve içeriden bir bakışla anlatır. Orhan Kemal eserlerinin merkezinde yer alan izleklerin en önemlisi yoksulluktur. Toplumun sosyo – ekonomik bakımdan alt tabakasında yer alan insanların var olma, hayatta kalma mücadelelerini, iç dünyalarını, kederlerini, sevinçlerini, umutlarını, trajedilerini, sömürülmelerini, maddi ve manevi tükenişlerini, ezilişlerini, direnişlerini tüm çıplaklığıyla ve keskin bir gözlem gücüyle anlatır. Yazdığı birçok öyküyü çocuk karakterler üzerinden kurgulayan yazar, yoksulluğu iliklerine kadar hisseden, başkalarına imrenerek yaşayan küçük bedenlerin içinde bulunduğu çaresizliği, çıkmazı, çığlığı, gerçeklerle beklentilerinin çatışmasını ve çetin yaşam koşullarını olayın akışına ve karakterlerine müdahalede bulunmadan diyalog ve iç konuşmaların yardımıyla kendi gerçeklikleri içinde yansıtır. Bu çalışmada, sanatını bütünüyle insanın ve toplumun faydasına sunan Orhan Kemal’in yapıtlarının en karakteristik özelliği olan yoksulluk kavramı, Çikolata öyküsünden yola çıkılarak, bir çocuğun imrenme dürtüsüyle haysiyetini koruma isteği arasında yaşadığı gelgitler merkezinde yorumlanacaktır. Öykü boyunca yoksul bir çocuğun bu bağlamda yaşadığı ikileme tutulan ayna ve arzu dolayımında tüm kahramanların iç dünyalarında ve birbirleriyle ilişkilerinde yaşadıkları psikolojik savaş tartışılacaktır.
  • Öğe
    Fahim Bey ve Biz romanında sosyal dışlanma: birey ve toplum arasındaki çelişkiler
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Babayeva, Eşgane
    Abdülhak Şinasi Hisar yirminci yüzyıl Türk edebiyatının yazarlarındandır. Edebiyatın farklı alanlarında eserler vermesine rağmen, esasen romanlarıyla tanınır. Yazarın önemli yapıtlarından biri de Fahim Bey ve Biz romanıdır. Eserin başat karakteri çevresiyle çelişkiler yaşamaktadır. Bu çatışmalar onun kişiliğine de yansımıştır. Bu bağlamda kahramanın dualist kişiliğe sahip olduğunu da görüyoruz. Fakirken kendisini zengin gibi görmek, hiçbir işi olmazken, kendisini iş adamı gibi göstermek dualist kişiliğin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Bunun önemli nedeni toplumun Fahim Bey`i dışlaması, ona hoşgörülü davranmamasıdır. Fahim Bey tüm tuhaflıklarıyla sosyal dışlanmaya maruz kalıyor. Kendi kabuğuna çekilerek tamamen yalnızlaşıyor. Belirtmemiz gerekir ki sosyal dışlanma birey ve toplum arasındaki çelişkilerden meydana gelen bir olgu olarak nitelendirilmektedir. Makalede, Abdülhak Şinasi Hisar`ın Fahim Bey ve Biz romanı sosyal dışlanma kavramı çerçevesinde incelenmiştir. Toplum ve birey arasındaki sosyal dışlanmaya yol açan çelişkiler, analiz edilerek ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Çalışmada, betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır.
  • Öğe
    COVİD-19 Küresel salgınına eko-dini tepkiler: çevre hareketleri üzerine sosyolojik bir inceleme
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Sofuoğlu Kılıç, Nilgün
    Modernite öncesinde genel doğa paradigması, insanı doğanın bir parçası sayan ve doğayı kutsal kabul eden bir nitelikteydi. Fakat modernite ile birlikte, bu paradigma insanı doğanın hakimi sayan insan merkezci bir anlayışa doğru evrilmiştir. İnsanın çıkarı için doğaya yapılacak her türlü müdahaleyi meşru kabul eden bu yeni paradigmanın sonucu olarak, doğal çevrenin insan müdahaleleri nedeniyle bozulmaya başlamasıyla toplumsal tepkiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Ekolojik sorunlara gösterilen bu tepkiler, çevre hareketleri ya da ekolojik hareketler olarak örgütlenmiştir. Bu hareketlerin bir kısmı, dini kaynaklara dayanarak bir ekoloji görüşü geliştirmiş ve eko-teolojiler meydana getirmiş; bir kısmı da dini nitelikte çevre hareketi olarak varlık bulmuştur. Eko-teolojiler, hemen bütün geleneksel dinler tarafından inşa edilmiş; doğanın değeri ve kutsiyetinden dolayı korunmasının zorunluluğu üzerine dini metin ve gelenekten beslenen dini pozisyon alışlardır. Diğer hareketler ise, daha çok pagan gelenekten doğan neo-pagan yeni dini hareketler olup, yine çevre hareketi özelliği de gösteren hareketlerdir. Dolayısıyla dini doktrinler ve doğa arasında doğrudan ve sıkı bir bağlantı oluşturulmaktadır. 2019 yılında ortaya çıkarak dünyayı saran Coronavirüs Covid-19 pandemik salgını üzerine, bu eko-teolojiler ve dinsel-çevre hareketleri de, salgını ekolojik sorunlarla ilişkilendirerek görüş belirtmekte ve çözüm önerilerinde bulunmaktadırlar. Bu makalede, söz konusu çevre hareketlerinin bu küresel salgına yaklaşımları, bu süreçte yapılan açıklama ve yayınları sosyolojik açıdan betimleyici yöntemle analiz edilmiştir.
  • Öğe
    Sovyet Türkmenistanı’nın ilk yıllarında edebî eleştiri (A. Gulmuhammedov ile H. Şahberdiyev eleştirileri bağlamında)
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Aşirov, Tahir; Albayrak, Çağdaş
    Sovyet Türkmenistanı’nın ilk yıllarından itibaren Türkmen dilindeki edebî yazıların birçoğu, “Türkmenistan” gazetesinde yayımlanmaya başlamıştır. Bunun akabinde Türkmen edip ve düşünürler tarafından bu gazetede yayımlanan edebî yazılar üzerine cevap niteliğinde olan çeşitli edebî eleştiriler de kaleme alınmıştır. Bu bağlamda Abdulhekim Gulmuhammedov tarafından 1928 yılında “Türkmenistan” gazetesinde “Türkmenistan Gazetiniŋ Edebiyat Sahıpası ve Şagırlar hem Yazıcılarımız” (Türkmenistan Gazetesinin Edebiyat Sayfası ve Şairler ile Yazarlarımız) adıyla bir edebî eleştiri yazısı yayımlanmıştır. Yazar, Avrupa edebiyatı, Türk dünyasındaki edebiyat ve Sovyet Türkmenistanı’nda devam eden inkılap edebiyatı yaklaşımlarının Türkmen şairleri ve yazarları nazarındaki öneminden bahsetmektedir. Gulmuhammedov yazısında, “Türkmenistan” gazetesinin eki olarak yayımlanan “Edebiyat Sayfası”ndaki şiirleri ve öyküleri tenkit etmektedir. Bunun üzerine Hallı Şahberdiyev tarafından 1928 yılında aynı gazetede “Kim üçin Yazdıŋız?” (Kim için Yazdınız?) adıyla bir cevap yazısı kaleme alınmıştır. Bu iki yazar arasında başlayan eleştiri yazıları sonraları da devam etmiştir. Bu iki yazarın eleştirilerinin, dönemin yenilikçi genç Türkmen şairi Amandurdı Alamışov’un şiiri bağlamında da devam ettiği görülmektedir. Gulmuhammedov ile Şahberdiyev arasında Sovyet Türkmenistanı’nın ilk yıllarında cereyan eden eleştiri yazılarının, Sovyet Türkmenistanı’nda yapılan ilk edebî tenkitler olduğu söylenebilir.
  • Öğe
    Karamanda yaşayan yetişkin bireylerin sosyal medya kullanma deneyimleri üzerine nitel bir araştırma
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Çakır, Mehmet
    İletişim teknolojilerinin ve Web 2.0’ın teknolojilerinin gelişimi ile birlikte sosyal medya çalışmalarına olan ilgi artmıştır. Sosyal medya kavramı geniş tanımlar ile birlikte pratikte, sosyal ağ siteleri, bloglar gibi bazı çevrimiçi uygulamalar ile birlikte anılmaktadır. Web 2.0’ın gelişimi ile birlikte sosyal medya kullanıcıları canlı ve eş zamanlı içerik paylaşma, paylaşılmış bir içeriği yanıtlama gibi imkanlar elde etmişlerdir. Sanallığın toplumsal bir etkileşime dönüştüğü bir ortamda sosyal medya araçları günden güne güçlenmişlerdir. Haberlerin, bilgilerin ve yeni gelişmelerin veyahut birey ya da topluluk için gerekli/gereksiz olay ya da durumların aktarıldığı, paylaşıldığı büyük bir mecra karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada iletişim teknolojilerinin iyiden iyiye hayatımızın bir parçası haline dönüştüğü günler dikkatle incelendiğinde; interaktifliğin iletişim modası olarak değerlendirildiği, etkileşim ile birlikte içerik oluşturma ve içerik paylaşma eğilimi oldukça önem kazanmıştır. Son dönem iletişim çalışmaları, kitleyi ‘belirli ihtiyaçlara hizmet etmek amacıyla hangi medya ve medya içeriklerinin kullanılacağını bilinçli olarak seçen aktif katılımcılar’ olarak inceleme eğilimi giderek bu konuya dair daha fazla zaman ve alan ayırdıkları düşünülmektedir. Buradan hareketle bu çalışmanın temel amacı yetişkin bireylerin sosyal medya kullanma deneyimlerini ortaya koymaktır. Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden saha araştırması deseni ile desenlenmiş; verilerin toplanması için derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır
  • Öğe
    Yakup Kadri’nin Hep O Şarkı romanında 19. Yüzyıl Osmanlı sosyo-kültürel hayatı ve kadın
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Aydoğdu, Hamza
    Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Hep O Şarkı romanı (1956), Tanzimat ve İstibdat dönemlerini kapsayan; Abdülmecit’in taht yılları, Abdülaziz dönemi, V. Murat dönemi ve II. Abdülhamid döneminin ilk yirmi yılında yaşanan bir aşkı ve bu aşkın sahibi Münire’nin hayatını anlatan bir romandır. Roman; dili, anlatımı ve macerasıyla Yakup Kadri’nin en sevilen romanlarından sayılmaktadır. Yazarın Kiralık Konak romanına benzer bir şekilde yine konak hayatını anlattığı fakat bu kez tek bir kadın üzerinden uzun bir dönemi işlediği bir romandır. Romanda, değişen sosyal hayatın bir kadının gözünden okunması söz konusudur. Sebep-sonuç ilişkisinin romanı belirlediği ve bu nedenle realist bir kurgunun hâkim olduğu roman hem dönemin sosyo-kültürel anlayışını hem de kadınların sosyal hayattaki yerlerini göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Hep O Şarkı romanında görülen bir dönemin ruhudur. Bu çalışmada Yakup Kadri’nin Hep O Şarkı romanı, ele aldığı zaman ve mekân unsurları bağlamında bir dönemin sosyo-kültürel anlayışı ve toplumsal hayatta kadının rolü üzerinden incelemeye alınacaktır. Bunun için öncelikle romanın genel özellikleri tanıtılacak, daha sonra romanda önemli unsurlar olarak görülen zaman ve mekân unsurlarının uyumu değerlendirilecek ve kadının işlevi üzerinden de sosyo-kültürel inceleme yapılacaktır.
  • Öğe
    Tuhfetü’l-Hasîb’de geçen okçuluk terimleri üzerine
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Ölçücü, Hasan Çağrı
    Türk tarihine bakıldığında okçuluğun her zaman özel bir yerinin olduğu görülür. Türkler, ok ve yayı ustalıkla kullanarak savaşlar kazanıp büyük zaferler elde ettikleri gibi okçulukla ilgili çok sayıda eser de kaleme almışlardır. Bu eserlerden biri de 18. yüzyılda Osmanlı sahasında Seyyid Halîl Hasîb Efendi tarafından yazılmış olan Tuhfetü’l-Hasîb adlı eserdir. Bu yüzyılda, ateşli silahların savaşlarda kullanımının yaygınlaşmasıyla ok ve yayın savaş aracı olarak kullanımı neredeyse sona ermiştir. Ancak Türkler, sportif amaçlı olarak okçuluk yarışmaları düzenlemeye devam etmişlerdir. Tuhfetü’l-Hasîb’de de esas olarak İstanbul Okmeydanı’nda yapılan bu ok atma yarışmaları anlatılır. Kendisi de bir okçu olan Halîl Hasîb Efendi, bu yarışmalara ilişkin gözlem ve tecrübelerini eserine doğrudan aktarmıştır. Halîl Hasîb Efendi, bunun yanı sıra, kendi döneminden önceki dönemlerde yazılmış olan bazı Osmanlı tarih ve okçuluk risalelerinden de yararlandığını ifade etmektedir. Dolayısıyla eser, hem Türk okçuluk tarihine ışık tutmakta hem Osmanlı dönemi okçuları hakkında kısa kısa bilgiler vermekte hem de dönemin Osmanlı okçuluk terminolojisini önemli ölçüde yansıtmaktadır. Bu yüzden eser, Osmanlı döneminde yazılmış en değerli okçuluk risalelerinden birisi olarak kabul edilebilir. Bu makalede, öncelikle Tuhfetü’l-Hasîb ve Halîl Hasîb Efendi hakkında kısa bir bilgi verilecek ve eserin tespit edilen nüshaları kısaca tanıtılacaktır. Daha sonra, eserde geçen okçuluk terimleri, kökenleri de belirtilerek alfabetik olarak listelenecek ve bunlar hakkında gerekli açıklamalar yapılacaktır. Açıklama yapılırken sözcüğün metin içerisinde kazanmış olduğu anlam baz alınacak ve metinde geçtiği yer açıklama sonunda gösterilecektir. Sonuç bölümünde ise, bu terimlerle ilgili olarak yaptığımız birtakım değerlendirmelere yer verilecek ve Türkçenin okçuluk alanında kendi söz varlığını büyük ölçüde oluşturmuş bir dil olduğu ortaya konacaktır.
  • Öğe
    Stefan Zweig’in nasyonal sosyalizme karşı yükselen sesi: Castellio Calvin’e karşı
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Keser, Melda
    Günümüzde çeviri imkânlarının ve etkinliklerinin artmış olmasıyla beraber, yabancı edebiyattan birçok yazar da eserleriyle ülke edebiyatı içinde kendine yer bulmaktadır. Avusturyalı yazar Stefan Zweig ve Castellio Calvin’e karşı ya da Vicdan Zorbalığa adlı eseri bu konuda önemli bir örnek oluşturmaktadır. Zweig’ın eserlerinin Türkçe’ye çevirisi elbette yeni değildir. Fakat son yıllarda eserlerinin Türkiye’de okuyucularla buluşma oranı, yeni çeviriler ve yeniden basımlar yoluyla artmıştır. Bu artış, Türkiye’de Stefan Zweig ve eserlerine ilginin yoğun olduğunu göstermektedir. Yazarın Castellio eserinin de bu bağlamda, farklı çeviriler ve yayın evleri aracılığıyla öne çıktığı görülmektedir. Buna bağlı olarak, Türk okuyucuların gittikçe daha çok karşılaştığı ve eserlerine ilgi gösterdiği bir yazara ve eserlerine ilişkin çalışmalara duyulan ihtiyaç da artmaktadır. Bu ihtiyacı gidermeye katkı sağlamak amacıyla yürütülecek araştırmada, Zweig’ın eseri yazma amacından yola çıkılarak, eserin oluşum süreci, yayınlandıktan sonra Zweig’ın dönem yazarları tarafından alımlanması çerçevesinde ve pozitivist bir yaklaşımla çalışılacaktır. Böylelikle, Hitler karşıtı hemen her çevre tarafından, nasyonal sosyalizme karşı tepkisiz kalması yönündeki suçlamaların sebeplerine açıklık getirilecek ve Zweig’ın, itham edildiğinin aksine, nasyonal sosyalizme kendine has yöntemlerle karşı koyduğu ortaya koyulacaktır. Böylece, Alman Dili ve Edebiyatı alanında Stefan Zweig’ın politik yaklaşımları ve eserlerinin siyasi işlevi konularında katkı sağlanması amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Ekoeleştiriyi tasavvufi yorum üzerinden okuma denemesi: Semih Kaplanoğlu’nun Buğday filmi örneği
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Balta, Şükrü Can
    Ekoeleştiri kuramı, insan ve doğa etkileşimi üzerine yoğunlaşır. Dış dünyada ve çevrede meydana gelen değişmeler, habitattaki düzensizlik, atmosfere salınan yüklü miktardaki zehirli gazlar, bitki örtüsünün tahribatı, toprağın suni yöntemlerle zehirlenmesi, iklim değişikliği, genetik ve tarım politikaları, ölçüsüz mali teşebbüsler ve sınırsız tüketim alışkanlıkları benzeri birçok mesele, bu kuramın doğrudan odağındadır. Belirli bir felsefe üzerine inşa edilen Semih Kaplanoğlu’nun Buğday filmi de yeryüzünün maruz kaldığı dönüşüme kayıtsız kalmamaktadır. İnsanlar ve diğer canlı varlıklar olarak topyekûn paylaşılan dünya, insan eliyle hasar görmektedir. Akılcı politikalar geliştirdiği yanılgısına kapılan insanlık, sadece fiziksel çevreye zarar vermekle kalmaz, kendine de yabancılaşır. Var olan faydacı ve tamahkâr eylemler karşısında manevi dinamikleri yeniden harekete geçirmek kaçınılmazdır. Bu bağlamda İslam müktesebatına katkı sağlayan tasavvuf geleneği, bir çıkış yolu olabilir. Nitekim insan, ancak kendini bulup tanıdığında diğer yaşam biçimlerine saygı gösterecektir. Buğday’ı eskatolojik bir anlatı şeklinde tasvir etmek yerine söz konusu filme olabildiğince somut ve hakikat penceresinden bakmak yerinde olacaktır. Çalışmanın nihai hedefi, ekoeleştiri kuramını tasavvufi yorum üzerinden okumaya gayret edip olası ortak paydaları irdelemektir.
  • Öğe
    Yeni Türk Edebiyatında ölüm acısını yaşayanlar
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Sayım, Bahar
    Yaşamın sona erdiği, başka bir âlemin kapılarının aralandığı ölüm, insan hayatının önemli meselelerindendir. Anlaşılması güç olan bu kavram, pek çok edebî türün öncelikli konuları arasında yer almaktadır. Özellikle şiir sanatında bu konunun yoğun bir şekilde ele alındığı ve oldukça duygulu bir ifadeyle dile getirildiği görülmektedir. İnsan yaşamında en çok merak edilen ve anlamlandırılmaya çalışılan ölüm kavramı, insanlık kadar eskidir. Bu kavram üzerine çeşitli görüşler ve fikirler ileri sürülmüş, her görüş ölümü kendi bakış açısına göre değerlendirmiş ve anlamaya çalışmıştır. Ölüm üzerine felsefi fikirler ileri sürenlerin yanı sıra bu kavrama, yakınlarını kaybetmenin verdiği acıyla yaklaşanlar da vardır. Klasik edebiyattan modern edebiyata kadar ölüm temasını ele alan pek çok eser kaleme alınmıştır. Romantizmin etkisiyle ferdi duygularını ön plana çıkaran şairler, ölüm temini de ele almışlar ve tarih manzumelerinden mezar taşı kitabelerine, oradan mezar başında murakabeye kadar genişleyen çok çeşitli şiirler kaleme almışlardır. Son dönemde modernizmin de etkisiyle ölüm; korkuya sebep olan, dehşet veren ve kaygı duyulması gereken bir kavram olarak ele alınmış ve yapı söküme uğramıştır. İslami akidede ölümü arzulamak vuslata ermek olarak görülürken modern hayatta ölüme atfedilen anlam değişmiştir. Bu durumun nedeni, asırlardan beri sonsuz olma duygusunun cezbettiği insanoğlunda var olan yaşama sıkı sıkıya tutunma eğilimidir. Bu çalışma, ölümle yakınlarının kaybı sonucu karşılaşan sanatkârların ölüm hakkındaki duygu ve düşüncelerini eserlerine nasıl yansıttıkları üzerine odaklanmıştır. Bu şair ve yazarlar Tanzimat ve sonrasındaki dönemde yetişen şair ve yazarlarla sınırlandırılmıştır. Bunlar arasında Türk edebiyatında derin izler bırakmış, ekol sahibi şahsiyetler de vardır. Yaşantılardan izler bulacağımız bu eserler, samimi ve içten olmaları yönüyle okunmaya değerdir.
  • Öğe
    Asıl sayı sıfatlarıyla oluşturulan yer adlarında çokluk ekinin kullanımı
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Çelik, Tarık
    Onomatolojinin ilgi alanına giren yer adları ait olduğu toplumun kültürel yönüne ayna tutan karakteristik özelliğe sahip özel isimlerdir. Bu açıdan kişi adlarına benzer. İnsanoğlunun yaşadığı yer ve onun adıyla sıkı bir ilişkisi tarih boyunca hep olmuştur. İslam medeniyetinde yer adlarının nispet eki alarak kişi adlarıyla beraber kullanılması da bunun bir göstergesidir. Anadolu’da eski medeniyetlerden gelen yer adlarının bir kısmı Türkçeye uyarlanarak kullanılmaya devam etmiştir. Bunların dışında yer adları verilirken efsaneler, coğrafi şekiller, bitki örtüsü, hayvan adları, kişi adları, dini inanışla ilgili kavramlar gibi pek çok etkenin belirleyici olduğu bilinmektedir. Tarihi kökene sahip bu etkenlerden farklı bir yer adı oluşturma şekli de “asıl sayı sıfatı + isim” yapısıdır. Bu yapıda “asıl sayı sıfat + evler” kullanımı kuruluş özelliği ile dikkat çekmektedir. Asıl sayı sıfatları varlıkların sayısını belirten sıfatlardır. Çokluk eki ise Eski Türkçeden günümüze Türkçenin bütün dönemlerinde, lehçe ve ağızlarda sıklıkla kullanılan bir isim işletme ekidir. Çokluk anlamı taşıdıkları için bu tarz bir kullanımın Türkçenin genel yapısına aykırılık teşkil ettiği söylenebilir ancak söz konusu kullanımın benzerlerine Türkçenin tarihi dönemlerinde de rastlamak mümkündür. Bu haliyle istisnai ve sınırlı olarak kullanılan çokluk eki özellikle grupların adlandırılmasında tercih edilmektedir. Çalışma Türkiye’de yer alan mahalle, köy ve ilçe adlarındaki söz konusu yapıları ele almaktadır. İçişleri Bakanlığının resmi kayıtları esas alınarak 81 ilde bulunan 922 ilçe, 32.166 mahalle ve 18.292 köy adı incelenerek kullanım özellikleri değerlendirilmiştir. İncelemeye konu olan yer adları içinde asıl sayı sıfatları ile oluşturulan yer adlarındaki çokluk ekinin kullanımı ele alınmış ve benzer yapıda olanlar sınıflandırılmıştır.
  • Öğe
    Mardin’i Romandan tanımak: Abbara/bir umudun masalı
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Zeka, Semih
    Ahmet Tezcan, sinema ve dizi senaryoları, romanları, çocuk edebiyatı bağlamında kaleme aldığı eserleriyle son dönem Türk edebiyatının önemli yazarlarından biridir. Ahmet Tezcan’ın 2019 yılında yayımlanan Abbara/Bir Umudun Masalı romanında Josef isimli bir ABD vatandaşının gerçek ailesini Mardin’de arama süreci anlatılır. Josef, Betty ismiyle hitap ettiği kadını annesi bilir, babası zannettiği Bay Bacon ise yıllar önce Josef ve Betty’i terk etmiştir. Ölümünün ardından Betty’nin avukatı tarafından verilen bir mektupla Josef, Betty’nin ve Bay Bacon’ın gerçek anne ve babası olmadığını öğrenir. Josef’in bebekken Bay Bacon’ın kucağında bir abbara önünde çekilmiş fotoğrafı, onun gerçek ailesine ulaşması için tek ipucudur. Önce İtalya’nın Metera şehrine sonra Mardin’e giden Josef, fotoğraftaki abbaranın Mardin’de olduğunu öğrenir. Josef, “kimera” adı verilen bir hastalık nedeniyle gerçek annesi tarafından kabul edilmediği ve ABD istihbaratında görevli Bay Bacon ve Caroline tarafından alındığı bilgisine ulaşır. En nihayetinde Josef, Betty’nin vasiyetine uyarak onu Mardin’e defneder ve kendisi de Mardin’e yerleşir. Josef’in gerçek ailesini arama sürecinin anlatıldığı romanda, yazarın Mardin’e dair tarihi, coğrafi ve toplumsal birçok unsura değindiği fark edilir. Bunlardan ilki Mardin’deki abbaralardır. Abbaranın Mardin’de evleri yer altından birbirine bağlayan tüneller olduğu belirtilir. Romanda deniz olarak nitelendirilen Mezopotamya’nın anlamına değinilir. Mardin’de farklı dinlere ait tarihi kişiliklerin ortak değer kabul edildiği görülür. Farklı dinlerden insanların birbirlerinin kutsal günlerine saygı duydukları, Mardin’de komşuluğun önemli bir yere sahip olduğu ifade edilir. Mardin’de birçok dilin konuşulduğu ve insanların komşularının dillerinden kelimeler almakta, bu dilleri kullanmakta önyargılı davranmadıklarının altı çizilir. Bunların yanında yazar, eserinde Mardin Kalesi’ne, şehrin eski ve yeni olmak üzere ikiye ayrıldığına, su kanallarının gizemine, güvercinlerin ve kaçak çayın anlam ve önemine, evlerin mimari özelliklerine yer verir. Bu çalışmada Josef’in gerçek ailesini arama sürecinde Mardin’in tarihi, coğrafyası ve insanlarıyla Abbara/Bir Umudun Masalı romanına yansıyan özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Yeniyurt’ta bulunan Dorik Mezar Anıtı (Kilikia)
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Evgen, Gamze
    Lamos ve Kalykadnos Nehirleri arasındaki Doğu Dağlık Kilikia’da antik dönem mimarlığı kapsamında çok sayıda iyi durumda korunmuş anıt günümüze ulaşmıştır. Bugüne kadar bilim dünyasına ayrıntılı sunumu yapılmamış yapılardan biri, antik ismi bilinmeyen ve bugün Yeniyurt Kale olarak adlandırılan yerleşimde bulunmaktadır. Yeniyurt Anıt Mezarı’nın tarihlemesi bakımından elimizde kesin tarihleyici unsur olan yazıtlar mevcut değildir. Yeniyurt Anıt Mezarı’nda tonoz ve dorik elemanların bulunan benzer örnekleri dikkate alındığında MS 2. ve 3. yüzyıla ait olması muhtemeldir. Nitekim Doğu Dağlık Kilikia mimarisinde tapınak tipli anıt mezarlar genel olarak MS 2. ve 3. yüzyıllara tarihlenmektedir. Yapının tarihi, gerek plan gerekse cephe tasarımı açısından ön modelinin Kilikia Bölgesi mimarisinde olduğuna işaret etmektedir. Özellikle Diocaesarea’daki MÖ 1. veya MS 1. yüzyıllar içerisindeki farklı tarih aralıklarında inşa edildiği önerilen Piramidal Çatılı Kule Mezar, Yeniyurt Anıt Mezarı için bir ön model olabilir.
  • Öğe
    LONGİN, (2016), Yüce Poetika, Fatih TEPEBAŞILI (Çev.)
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Yoksul, Uğur
    Poetika kelimesi; şiir sanatı, şiirin oluşumunda ortaya atılan teoriler, genele yönelik incelemeler gibi farklı anlamlarda kullanılan bir kavram olsa da Türk edebiyatında genel olarak bir şairin şiir anlayışını açıklamada kullanılır. Aristoteles’in Poetika adlı eserinde ortaya çıkan bu kavram, şiir sanatı anlamında değil, şiirin daha çok kuramsal boyuttaki eleştirileri için kullanılmıştır. Kavramın ilk ortaya çıktığı dönemden günümüze kadar geliş sürecinde farklı boyutlara dönüştüğü de ifade edilebilir. Bir başka ifadeyle, öncelikli olarak kuramsal bir boyutta ele alınan poetika kavramı, sonraki süreçlerde şiir sanatı ve diğer türleri, hatta dönemleri de kapsayan bir inceleme alanına sahip olmuştur. Bu anlamıyla poetikanın yalnızca bireyselliği öne çıkarmak yerine geneli de kapsayabileceği söylenebilir. Bu konuda Todorov’un ifadeleri de dikkat çeker: “Poetika tek tek yapıtları yorumlamaya karşıt olarak, anlamı adlandırmayı değil, her bir yapıtın ortaya çıkışını yöneten genel yasaların bilgisine ulaşmayı amaçlar” (Todorov, 2001, s. 37). Buradan hareketle poetikanın genel yasalara ulaşmada kullanılabilen bir kavram olduğu da görülür.
  • Öğe
    Emek Üşenmez (2019) Çağatay Türkçesi Kur’an Tefsiri. Tercüme-İ Tefsir-İ [YA‘ḲÛB-İ] ÇERḪÎ. H. 993/M. 1585.
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Temiz, Döndü Nur
    Kur’an’ın tercümeleri dil çalışmaları içinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu tercümeler Türk dilinin çeşitli dönemlerinde yazılmış olduğundan hem yazıldıkları o dönemi hem de o dönemdeki dilin gelişmesini yansıtmaları bakımından başvurulan önemli kaynaklar arasında sayılır. Ayrıca Kur’an kutsal bir metin olduğundan onu ilk tercüme edenler ve bu metinleri daha sonra istinsah edenler bir hata yapıp günah işleriz korkusuyla çalışmalarını çok büyük bir titizlikle hazırlamışlardır. Bilindiği üzere Kur’an ilk defa Samanoğulları’ ndan Mansur b. Nuh zamanında Horasanlı ve Maveraünnehirli âlimlerden oluşan bir heyet tarafından Farsçaya çevrilmiştir. İlk Türkçe tercümenin ise Türklerin İslam’a girdikten sonra yapıldığı tahmin edilmektedir. Kur’an’ın Türkçeye ilk çevirisinden sonra hem Doğu Türkçesine hem de Batı Türkçesine birçok tercümesi yapılmıştır. Yapılan araştırmalara göre 12-16.yüzyıllar arasında Kur’an’ın Doğu Türkçesiyle yapılmış yedi adet tercümesi bilinmekteydi. Bu tercümelerin beşi satır-altı, üçü de tefsirli tercümelerdi. Emek Üşenmez tarafından hazırlanan Çağatay Türkçesi Kur’an Tefsiri. Tercüme-i Tefsîr-i [Ya‘ḳûbi] Çerḫî. H. 993/M. 1585. (Giriş – Gramer – Metin – Dizin – Tıpkı Basım) adlı çalışma ile Doğu Türkçesi ile yapılan Kur’an tercümelerine bir yenisi daha eklenmiştir. Tefsirli bir tercüme olan bu eser, Bilge-Türk Yayınları tarafından 2019 yılında İstanbul’da yayımlanmıştır.
  • Öğe
    Ursula Reinhard-Tiago De Oliveira Pinto, (2019) Türk aşık ve ozanları
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Yılmaz, Duygu
    Gerek Türkiye’de gerek yurt dışında yaşayan Türk âşıkları/ozanları hakkında bugüne kadar birçok çalışma yapılmıştır. Onlardan biri olan ve Ursula Reinhard ile Tiago de Oliveira Pinto’nun kaleme aldığı Türk Âşık ve Ozanları adlı kitap, uluslararası literatürde âşıklar/ozanlar üzerine hazırlanan en kapsamlı çalışmalardan biridir.
  • Öğe
    Karaman istasyonunda Ermeni tehciri sırasında yaşanan bir olay ve düşündürdükleri
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2020) Uca, Alaattin
    The influence of relativistic and plasma screening effects on energies of hydrogen-like atoms embedded in plasmas has been studied. The Dirac equation with a more general exponential cosine screened potential has been solved numerically and perturbatively, by employing the direct perturbation theory. Properties of spectra corresponding to bound states and to different sets of the potential parameters have been studied both in nonrelativistic and relativistic approximations. Binding energies, fine-structure splittings, and relativistic energy shifts have been determined as functions of parameters of the potential. The results have been compared with the ones known from the literature. (C) 2015 AIP Publishing LLC.Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı İmparatorluğundan ayrılma fikrindeki bazı Ermenilerin Ruslarla işbirliği yapmak da dâhil bir takım yıkıcı, bölücü faaliyetler içinde yer almaları ve isyanlar çıkarmaları üzerine Osmanlı Devlet adamları her devletin yaptığı gibi mevcudiyetini devam ettirmek ve iç güvenliği sağlamak için bazı tedbirler almak zorunda kaldı.