Edebiyat Fakültesi,Felsefe Bölümü, Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Türkiye ve felsefe: tanzimat’tan günümüze değişme sorunu karşısında “biz”(2024) Elmas, Mehmet Fatih16. yüzyıldan itibaren Tanrı, evren, toplum ve insan tasavvurlarını bütünlük içinde dönüştürmeye başlayan, insanlığın tüm sorunlarını çözmeye yönelik ‘amaçlar krallığı’nın inşasına talip olan Batı Düşünce Dünyası’nın maddi ve manevi birikimlerinin 19. yüzyılda küre ölçeğine yayılmasıyla birlikte Batılı-olmayan toplumlar yeni olan karşısında büyük imtihan vermişlerdir. Henüz 1774’te askerî alanda ‘yeni dünya’nın ‘yeni zihniyeti’yle çepeçevre kuşatıldığını kavramasıyla kendine-yeterlik fikri sarsılan Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘yeni olan’ın sunduğu olanaklardan istifade etmek üzere mektepleşme ile başlattığı hareket, Tanzimat Dönemi’nde reformu gerekli kılmış ve tutucu-pragmatik bir politikayla mevcud yeniden-düzenlenmeye çalışılmıştır. Uzun süre değişimin ne şekilde ve ne yöne doğru gerçekleşmesi gerektiği konusunda tartışmalar yaşanmış ve Cumhuriyet’le birlikte çağdaş dünyanın diliyle düşünmenin ve davranmanın zorunluluğu ilan edilerek, tepeden-tırnağa, yeni kavramlar ve değerler altında değişme programı başlatılmıştır. Bununla birlikte, Cumhuriyet-öncesinde neredeyse her konuda uygulanmakta olan çift kutuplu, iki ayrı dünyalı ilkelerin, biri lehine teke indirilmesi yönündeki çözümler, günümüze kadar etkisi hissedilen sorunları da miras bırakmıştır. Deyim yerindeyse, bir Archimedes noktası yaratmak ve saf bir madde olarak görüldüğü anlaşılan siteyi tümden Batılı formlarla biçimlendirmek isteyen kurucu iradenin (İslam ve Osmanlı birliği temelinde kurulmuş olan) eski dokuyu yeni olanla zihinlerden öteleme ve dahi silme projesi karşısında, bir başka deyişle, tümden Batılı modellemeyle ulusçuluğun ‘kendi özü’ ufkunda yeniden üretilen ‘biz’e karşı eski(memiş) olan bir biçimde nüksederek varlığını sürdürmüş ve bu durum tarihimizi gelgitli kılmıştır. Yeni yapının geride bıraktığı ve ürettiği sorunlara sahip çıkanlar ile bu sorunları bastırmayı tercih edenler arasındaki mücadeleye sosyal bilimlerin hemen her alanında şu ya da bu şekilde rastlanmaktadır. Bu makale, son 250 yıl içinde (1774-2024) anlam çevreni ana hatlarıyla yakalanmaya çalışılan ‘biz’ kurgusunda meydana gelen değişmelerin kırılma durakları üzerinden, sorunlara karşı üretilen çözümlerin etkileri bakımından sağladığı gelişmeler ve çözümlerin ürettiği sorunlarla değişmenin yarattığı yarılmalar ekseninde felsefe alanında ‘biz’in durumunu irdelemeye çalışmaktadır.Öğe Deleuze ve müzik: Klasik, caz ve elektronik müziğin imkanları(2024) Uzunlar, BahattinBu yazıda müziğin, Deleuze ve Guattari felsefesinin içkinlik/aşkınlık düzlemi, pürtüklü/kaygan uzam, organsız beden, yersizyurtsuzlaşma ve refrain gibi temel kavramlarıyla girmiş olduğu rezonans ilişkilerini serimleyerek, bir oluş bloku olarak sahip olduğu dönüştürücü gücü; ‘diyagonal’ kavramından hareketle klasik müzik, ‘doğaçlama’ kavramından hareketle caz müzik, ‘sintisayzır’dan hareketle de elektronik müzik örnekleriyle açık kılmaya çalışacağım. Bu örnekler üzerinden müziğin sınırları zorlama ya da aşma serüveni, kısaca Deleuze’ün ifadesiyle müziğin organsız bedene ulaşma çabası çalışmanın temel derdini oluşturacaktır. Bu amaçla çalışmada, müzikte sınırları aşma deneyim örnekleri olarak Deleuze’ün sıklıkla referans verdiği Boulez’e, elektronik müziğin kuramsal ve deneysel temellerini oluşturan Varèse’ye ve de free jazz’ın öncüsü Coleman’a yer vereceğim. Bestecinin arayışları ile müzik ve yaşam arasında içkin bağlantılara yönelik yeni yaratım yollarının keşfinin; statik, insan merkezci molar özne anlayışından çıkıp, oluş sürecindeki kuvvet akışlarının kavşağındaki bir bedeni oluşturma olanağını düşünmeye çalışacağım.Öğe Değişen doğa tasarımı ile ahlâkî söylemin yeniden kuruluşu bağlamında kant’ın din(darlık) tasavvuru(2024) Elmas, Mehmet Fatih; Çıvgın, Ayşe GülFelsefe tarihi bir yönüyle filozofların Tanrı, Doğa ve İnsan arasında kurdukları ilişkilerin tarihidir. Yeni Çağ’da teleolojik fiziğin mekanik fizikle aşılması sonucunda bu üç kavram ve aralarındaki ilişkiler yeniden düzenlenerek, metafizik-etik alanın söylemi de yeniden kurgulanmıştır. Ahlâk alanına mevcut pek çok metafizik-etik sistemin ve dinlerin boyutlarını aşarak yaptığı felsefî müdahaleyle Immanuel Kant sadece aklı kullanma cesaretiyle ilâhî sayılan iyiliği insanî düzleme indirerek, hakikatin zeminini yeniden değiştirmiştir. Ahlâk alanını numenal düzeyde yeniden kurmaya çalışan Kant’ın bir ideal olarak insanın önüne koyduğu amaç, ona layık olabilmek için gösterilecek pratik çabayla ortaya çıkacağına duyulan inanç mesabesinde aklîdir. İnsan bu inanç doğrultusunda kendisini hep daha iyi bir varlığa dönüştürmek suretiyle en yüksek iyi’ye ulaşabileceğini umabilir. Bu umudun gerçekleşmesi için adil ve lütufkâr iradesiyle dünyanın mükemmel olan bir varlık tarafından düzenlendiği fikri haklılandırılabilirdir. Tanrı’nın ahlâkî davranışlar bakımından kabulü aynı zamanda dindar insanlar için bir zemin teşkil eder. Bu tasavvurda erdemli insan ile imanlı insan aynı kişidir. İyi olmak için Tanrı’nın bizim için yapacaklarına inanç beslemek yerine, O’nun bizim için yapacaklarına layık olmak için yapmak zorunda olduğumuz şeyleri yapmamız gerekir. Tanrı aynı zamanda kendilerini ahlâkî fâile dönüştürmeye çalışan kişiler arasında ortak yasalar altında/uğruna kurulan etik topluluğun kamusal yasakoyucusudur. Niyetlerini ahlâk yasasına tâbî kılarak kendini kötülük ile mücadeleye adayan ve güçlerini başkalarınınkiyle birleştirerek aklın sınırları dâhilinde bir din çatısı altında bir araya gelen insanların göstereceği sürekli çabaya bağlı olarak böyle bir toplumun gerçekleşebileceği umut edilebilirdir. Bu makale, tüm insanlığın ahlâken yetkinleşmesi ideali doğrultusunda müşterek bir amaç yaratmaya yönelik olması bakımından Kant’ın -doğumunun 300. yılında- umuduna hâlâ ihtiyaç olduğu kanaatini paylaşmaktadır.Öğe Cumhuriyetin 100 Yılında Türkiye’de Psikiyatriyi Şekillendiren 12 Psikiyatr(2023) Can, Kazım Cihan; Erkoç, Şahap; Gözütok, Tarık Tuna; Kayır, Arşaluys; Kılıç, Cengiz; Tükel, M. Raşit; Uluğ, Berna D.Bugün Türkiye Psikiyatrisi varsa bunu oluşturan insanlar kim? Bu gözden geçirme yazısı, Türkiye Cumhuriyetinin ilk yüzyılında Türkiye’de psikiyatriyi şekillendiren 12 psikiyatrı tanıtıyor. Yazı Türkiye’de akademik psikiyatriyi kuran nöropsikiyatr Raşit Tahsin’i, etkisi Türkçe’de kendi ile ilgili deyim ürettirmiş, kurduğu kurumlarda yaşayan Mazhar Osman’ı; Türkiye’de nöropatolojinin kurucusu, viral ensefalit araştırmalarında tarihi isim İhsan Şükrü’yü; siyasi kariyeri ve alkol-sigara mücadelesi ile meşhur Fahrettin Kerim Gökay’ı; Ankara psikiyatrisinde bir yapı taşı olan, cemiyet insanı Giritli Rasim Adasal’ı; ayak bağı- toprağı olan Anadolu’ya psikodramayı öğreten Abdülkadir Özbek’i; psikanalizi Ankara’dan Türkiye’ye yayan Leyla Zileli’yi; Dergi ile Dernek ile Hacettepe ile bir kurucu olan Orhan Öztürk’ü; toplumda şöhretli, devlet bürokrasisinde etkin bir isim olan Ayhan Songar’ı; psikiyatrinin toplumdaki güleç yüzü, sözü dinlenen hoca Özcan Köknel’i; DSM III ile çağdaş psikiyatrinin önce Bakırköy sonra Türkiye’de yerleşimi için mücadele eden Oğuz Arkonaç’ı; psikosomatik alanında ilerlemiş, Türkiye’nin ilk kadın psikiyatri akademisyenlerinden Günsel Koptagel- İlal’ı okuyucuya tanıtmayı hedefliyor. Her listede olduğu gibi bu listede de mutlak mutabakat olmayacağını biliyoruz, daha geniş bir seçkiyi önümüzdeki yıl kitap halinde basılmak üzere hazırlıyoruz. Türkiye Cumhuriyetinde psikiyatriyi beraber oluşturduğumuz bilinci ve bu makaleyi okuyan meslektaşlarımızdan biri ya da daha çoğunun önümüzdeki yüzyıl başındaki seçkide yer alması ümidiyle seçkiyi beğeninize sunuyoruz.Öğe Antroposentrik ve ekosentrik bağlamda ibn haldun’da çevre duyarlılığı (bir karşılaştırma denemesi)(2024) Kırboğa, ZiyaeddinSanayi toplumlarında etkisi daha fazla hissedilen çevre sorunları artık günümüzde küresel bir boyut kazanmıştır. Aynı zamanda çevresel sorunların birçok çeşidinden söz edilir hale gelmiştir. Bu sorunla mücadele etmek ve kitlelerin duyarlılık kazanmasını sağlamak amacıyla geliştirilen çalışma ve önlemler konusunda önemli bir mesafe kat edilmiştir. Ancak istenen sonuç elde edilememiştir. Çevrenin korunmasına yönelik çalışmalar ve önlemler yeni gelişmeler değildir. İnsanlık tarihinde çevre sorunlarının çözümüne yönelik yapılan çalışmaların ve sorunlara yönelik duyarlılığı geliştirmek için ortaya konulan düşüncelerin birçok örneği mevcuttur. İbn Haldun, yaşadığı dönemin şartları içerisinde daha yerleşim aşamasındayken çevre konusuna duyarlılık göstermiş ve bu konuda birtakım önerilerde bulunmuş bir düşünürdür. Dolayısıyla bu çalışmada, İbn Haldun’un çevre sorunlarına yaklaşımı ele alınmıştır. Onun çevre kirliliğini bir problem olarak ele alması, bu sorunun önlenmesi konusundaki tespitleri ve çözüm önerileri irdelenmiştir. Ayrıca İbn Haldun’un çevre görüşünün, doğa merkezli ve insan merkezli temel çevre hareketleriyle bir karşılaştırması yapılmış, bu bağlamda İbn Haldun’un çevre konusundaki yeri tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmada İbn Haldun’un çevre sorunlarıyla ilgili duyarlılığını ortaya koyduğu Mukaddime merkezde tutulmuş ve konu betimsel analiz yaklaşımı ile ele alınmıştır.Öğe Changing the limits of work: Job crafting and its importance(Peter Lang AG, 2019) Babadağ, Mustafa; Kerse, Gökhan[No abstract available]Öğe A brief history of psychiatry in the 100th anniversary of the republic of türkiye(Turkish Association of Nervous and Mental Health, 2023) Can, Kazım Cihan; Gözütok, Tarık Tuna; Erkoç, ŞahapIn this review, we aimed to outline the scientific advances and service capacity in Turkish psychiatry within the century-long history of the Republic. We propose that the history of Turkish Psychiatry also sheds light on the history of our country. We have reviewed significant milestones in Turkish Psychiatry; the establishment of psychiatric hospitals, the development of formal psychiatry training, academic and scientific proceedings and the founding of professional organizations in the Republic era. We aimed to offer insights into the role of psychiatry in the modernization of our country, as well as to establish a foundation for future improvements by evaluating the progress made in the field of mental health services. The story that began with 20 neuropsychiatrists and 300 psychiatric beds in one mental hospital has now reached over 4000 psychiatrists and twenty-thousand psychiatric beds. Psychiatry in Türkiye continues its historical evolution with expansion in size and advancements in quality. © (2023), (Turkish Association of Nervous and Mental Health). All Rights Reserved.Öğe Osmanlılarda sözdebilim tartışması: Spiritüalizm örneği (1910)(2023) Gözütok, Tarık TunaBilim ile bilim dışı ya da sözdebilim/sahte-bilim arasındaki ayırımı tespit edebilmek adına çoğunlukla sınır belirleme problemine başvurulmuştur. Bilimin sınırlarına dair görüşlerin kökenleri her ne kadar Aristoteles’e dayandırılabilse de sistematik bir biçimde tartışılması XX. yüzyılın ortalarında hız kazanmıştır. Ancak henüz sözdebilim kavramı bilim felsefecileri arasında bile yaygınlaşmadan önce Osmanlılardaki belirli birkaç isim ispirtizma/spiritizma olarak adlandırılan spiritüalizm akımının bilim ile bağdaşamayacağını iddia etmişlerdir. Günümüzden geçmişe bakınca bahsi geçen öncü itirazların bilim açısından değerleri anlaşılmaktadır. Temelde metafiziksel bir karşı duruş içeren bu önemi haiz itirazların mahiyeti bilim felsefesi açısından kısıtlı bir değerlendirilmeye tabi tutulacaktır. Bu türden bir analize başlamadan önce spiritüalizmin ortaya çıkış hikayesinden kısaca bahsedilecektir. Ayrıca bu akımı Osmanlılarda tanıtan metinlere, sadece konunun daha net anlaşılmasına yardımcı olması bakımdan değinilecektir. Bu kısa tanımların ve girişin ardından spiritüalizmin bilimsel olmadığını 1910 yılındaki yayınlarında savunan Osmanlı hekimlerinden dördünün yani Kemal Cenap [Berksoy], Orhan Tahsin Bey, Nazifi Şerif [Nabel] ve Mazhar Osman [Uzman]’ın argümanları incelenecektir. Son olarak, bahsi geçen öncü isimlerin öngörülerinin ardında yatan muhtemel nedenler, anakronizm yanılgısını hesaba katarak, bilim felsefesinin kavramsal perspektifinden irdelenecektir.Öğe Ontolojiden epistemolojiye pratik hikmet merkezli bir okuma(Ensar Neşriyat Ticaret A.Ş., 2022) Köysüren, Aliye ÇınarBu makale, ilkin Aristoteles’in pratik hikmet (phronesis) kavramı ile yine onun nefs teorisinin, aynı anlatının iki farklı yüzü olduğunu göstermeyi hedefler. Sonra modern düşünce anlatısının Varlık’tan dolayısıyla ontolojiden bilgi teorisine nasıl kaydığını takip etmeyi, Aristoteles’in nefs teorisi üzerinden okumayı dener. Aristoteles pratik hikmet (phronesis) kavramında, düşünce erdemiyle karakter erdemini; düşünsel olan ile dini veya mitsel olanı; idrak gücüyle motivasyon/hareket yetisini; ontolojiyle epistemolojiyi birleştirebilmiştir. Bu düşünce, ontolojinin içinde değerin kök saldığını, ahlak da varlığı büyüttüğü varsayımına dayanır. Dahası hareket gücünden bağımsız salt düşünce odaklı etiği veya doğal ahlakı da iptal eder. Değerler, sadece varlıkta görünür olur. Bu nedenle olmalı ki Paul Tillich “Varlık, değeri önceler, ancak değer varlığı tamamlar, demektedir. Varlık ve varoluşun katmanlı ve çok boyutluluğu anlamına gelir bu. Yine Tillich, “bilge olmak için iyi olmanın gereğine” işaret ederek, bilgi ve değeri birleştirir. Hareket motivasyonu sorunlu olan bir varoluş, düşünce erdemi bakımından da noksan kalacaktır. Bilme, salt düşünceye dönük değildir, aynı zamanda eylemseldir, çünkü o iyi olmayı gerektirir. Nitekim Grek düşüncesinde de “ahlâk ve bilişsellik ayrı değildir.” Esasında ahlak salt düşünsel değil eylem boyutu olduğu için ve irade etkin olacağından insan varoluşunun düşünce erdemi yanında, karakter erdemini de işin içine dâhil etmek ister.Öğe Atom teorileri paradigma değişimi açısından değerlendirilebilir mi?(Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 2022) Başaran, Vural; Gözütok, Tarık TunaAtom is one of the most controversial and interesting subjects of first natural philosophy and natural sciences. It has preoccupied people's minds since ancient times. This historical adventure, which started with the ancient Greek atomism and Muslim scholars in the Middle Ages also contributed to ideas of atom. Since atomism was far from the possibilities of experimentation in the early periods, it was tried to be proved by rational reasoning. XIX. In the 19th century, the concept of the atom has become one of the fundamental phenomena of modern science. By the 20th century, it was understood that this fundamental particle, which was thought to be indivisible, could be divided into more fundamental parts, thanks to both experimental evidence and scientific and technological developments. In fact, thanks to the atom, energies that could not even be imagined before having begun to be obtained. In this study, first, the historical journey of the atomic ideas will be briefly discussed. And the Kuhnian approach, which deeply affected the history of science studies in the second half of the 20th century, will be examined. For this, the concepts of paradigm and non-comparability will be discussed. Then, the place of this Kuhnian approach in the history of the atom, which is given in the first part of the study, will be discussed. The Kuhnian paradigm was frequently used by Kuhn and his followers, especially in explanations in the history of astronomy. In our study, it will be shown in the explanatory power of this approach is weak when the atomic history is examined.Öğe Kazımkarabekir’de bir dini grup araştırması: “Kemal Baba” örneği(Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, 2022) Dağcı, Tahir; Kırboğa, ZiyaeddinÇalışmada Karaman Kazımkarabekir ilçesinde etkinlik sürdürmüş bir dini grup araştırması gerçekleştirilmiştir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi tercih edilmiş ve kartopu tekniği kullanılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme tekniği ile grup üyelerinden ham veriler elde edilmiştir. “Kemal Baba” adıyla bilinen grup, Melamiliğin egemen olduğu bir din anlayışını temsil etmektedir. Kemal Baba etrafında öbeklenen grup sosyolojik anlamda karizmatik otorite gruplarına örnek teşkil etmektedir. Grup 1950’li yıllardan sonra Kazımkarabekir ilçesinde kök bulmuş, 1990’lı yıllara kadar grubun etki alanı ve üye sayısı genişlemiştir. Karizmatik liderin vefatıyla grubun sosyal direnci zayıflamıştır. Günümüzde grubun etki alanı daralmıştır. Kemal Baba grubu Alevilik, Bektaşilik, Mevlevilik, Hurufilik gibi inanç sistemlerinden etkilenmiştir. Grup eklektik bir din anlayışına sahiptir. Grubun din anlayışında cezbe hali, manevi mertebeler ve dini sembolizmler öne çıkmaktadır. Grubun aidiyet bağı bireysel manevi olgunlaşma üzerine inşa edildiği için günümüzde grubun herhangi bir teşkilatlanma ve dini-sosyal ağı bulunmamaktadır. Grup üyeleri sonraki kuşaklara din anlayışını pek aktaramadığı için grubun sönümlenme aşamasına girdiği belirtilebilir.Öğe Platon’un etik ve politik düzensizliği çevreleyen varlık anlayışı(Uludağ Üniversitesi, 2022) Elmas, Mehmet Fatihİlk dönem Yunan düşünürlerinden itibaren evren, insan ve toplum üzerine bütünlüklü bir tarzda düşünme çabalarına rastlanır. Platon da eserlerinde bu üç problem ağı üzerine son derece kapsamlı bir biçimde eğilir. Platoncu sistemde filozofun idealara referansla gerçekleştirdiği etkinlik, bir yönüyle evren, diğer yönüyle ise insanla ve toplumsal düzenle ilgilidir. Bu çerçevede, olanların (ta onta) meydana gelmesi, kendisi bir olan olmayan Demiurgos’un etkinliğine bağlanacak tarzda irdelenir. Ancak evrenin yapılandırılmasında karşımıza çıkan Demiurgos’un fiilleri ile bu fiilleri saf düşünme düzeyinde idrak edebilen filozof yöneticinin etkinliği arasında bir anlamda yakınlık vardır: her iki fail de belirli bir biçimlendirme ustasıdır. Nasıl ki ontolojik kurulumda Demiurgos ideaları temel/doğal malzemeye aksettirmek suretiyle evreni bir düzenlilik olarak şekillendirip, güzel bir iş ortaya çıkarmışsa, tıpkı bunun gibi filozofun işi de bu ontolojik zeminde bireysel mutluluğu olanaklı kılabilecek, herkesin hakkaniyet içinde bir yaşam sürebileceği politik bir örgütlenmeye dayalı bir site kurmaktır. Bu yazıda Platon’un varlık ve oluş konusundaki düşünceleri üzerine- arka planını oluşturan etik ve politik motivasyonuyla bütünlenerek- bir irdeleme yapılmaktadır.Öğe Sembolik tüketim ve moda(Pamukkale Üniversitesi, 2019) Kırboğa, Ziyaeddin‘Tüketim’ kavramı günümüzde, insanla ilgili bütün ilişkileri kontrol altına alabilen bir kavram haline gelmiştir. Tüketimikörükleme amacıyla mevsimlik değişiklikleri ifade eden modanın çokça konusu olan giyim, maddi bir meta olmakla birliktekültür ve inançlar, ekonomik durum ve toplumsal sınıfla ilgili mesaj vermesi bakımından bir uzlaşımsallık vasıtası olabilmektedir.Dolayısıyla 2000’li yıllarda Türkiye’nin tüketim alışkanlıklarında, maddi metaların tüketilmesine ivme kazandırmak için manevireferansları olan sembol ve söylemlerin, maddi metalarla iç içe geçmesi, metalaşması sorunu ortaya çıkmaktadır.Çalışmada nitel araştırma söz konusu olup internet ortamında arama motorlarında karşımıza ilk çıkan iki kadın giyim websitesi belirlenmiştir. Bu web sitelerinin reklamlarında kullandıkları giyim ve aksesuarlarda, sembollerle ifade edilen kültür,inanç ve değerlerle ilgili uzlaşımsallıklar belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmada kıyafetlerin tüketimine ivme kazandıran biraraç olarak sembollerin kullanımı, tüketim ve moda bağlamında incelenecektir. Çalışmada doküman incelemesi yöntemiyletoplanan veriler, betimsel analiz yaklaşımı ile analiz edilmiştir.Öğe Levinas’ın Spinoza eleştirisi üzerine bir irdeleme(Uludağ Üniversitesi, 2019) Elmas, Mehmet FatihBu çalışmada Levinas’ın Spinoza hakkında eleştirileri zerine kısa fakat kuşatıcı bir irdeleme sunulmaktadır. unun için ncelikle ‘Levinas’ın Spinoza leştirisi’ alt başlığında Levinas’ın Spinoza’sı serimlenmekte vesonrasında ‘Levinas’ın Spinoza’sına Karşı Spinoza’ başlığıyla eleştiriler zerine derinleşilmeye çalışılmaktadır. u aralıkta yazının bağlamını belirleyen ontoloji ve etik arasındaki ilişkidir. Levinas kendisini bir ontolojiolarak sunan fakat asıl olarak etik bir iddiaya sahip olan; doğallaştırdığı Tanrı tasarımıyla mutlak bir d ş nceve din hareketi olarak nitelediği Spinozacılığı ilk felsefe olarak etik ğretisi karşısında hesaba çekmektedir. Obu iddialarını Spinoza’nın Yahudilik ve felsefe hakkındaki savlarından faydalanarak temellendirmeyegirişmektedir. Yazıda Levinas’ın zellikle felsefi yorumları karşısında Spinozacı fikirlerin konumununetleştirmek zere bir giriş yapılması hedeflenmektedir.Öğe Tanrı’nın doğa’yla ve doğa’nın Tanrı’yla kuşatılması: Mevzi Savaşında Spinoza ve Berkeley’in kritik müdahaleleri üzerine bir derinleşme(Beytulhikme Felsefe Çevresi, 2021) Elmas, Mehmet FatihFelsefe araştırmalarında gerek Spinoza’yı ve gerekse Berkeley’i sıklıkla Descartes, Leibniz, Locke, Hume ve benzeri düşünürlerle uyum veya karşıtlık içinde düşünme eğilimine rastlanır. Bu isimlerin neredeyse hepsinin aynı dönemin kavramları ışığında bir söylem geliştirdikleri dikkate alındığında, birlikte-düşünülmelerinin haklılığı şüphesiz tartışılamazdır. Literatürdeki karşılaştırmalarda özel olarak Spinoza ile Berkeley’i birlikte-düşünmeye daha az eğilinmesi, en yalın ifadeyle, düşündürücüdür. Oysa modern dönemde felsefenin istikametinin belirlenmesini motive eden “gerilim”i en yüksek düzeyde dert edinmiş olan bu iki düşünürün birlikte-değerlendirilmesi, sorunu esası itibariyle kavramak bakımından elzem görünmektedir. Gerilimi doğuran sorun, özelde felsefe ve din kavşağında ‘nasıl ya da hangi ilkelere göre yaşamak gerektiği’ konusunda yürünebilir bir yol açma çabasında esasen gizlidir. Bu makalede modern dönemde genel olarak din, bilim ve felsefe kavşağında yaşanan krize (en) kritik felsefi müdahalelerin Spinoza ve Berkeley’in verdiği ‘mevzi savaşı’nda yapıldığı ileri sürülmektedir. Bunun için öncelikle modern dönemde, özellikle 16. ve 17. yüzyılda üzerine düşünülen ve aynı zamanda düşünmenin kendisini belirleyen kavramlar ışığında ‘Spinoza’nın manevrası’nda derinleşmeye çalışacağım: Buradaki müdahale Spinoza’nın Deus, sive Natura ifadesiyle ‘Extensio’ (Yayılım) kavramı özelinde gerçekleşen bir ‘dönüşüm’ün formülasyonudur. İkinci olarak, mevcut söz dağarcığı ufkuyla, Berkeley’in esse est percipi formülasyonunda ‘Madde’ kavramı özelinde ide’yi şey’leştirmek suretiyle yaptığı kritik felsefi müdahaleyi ortaya koymaya çalışacağım. Ve son olarak, dönemin krizi karşısında şekillenmiş olan bu iki kritik müdahalenin gerekçelerini ya da motivasyonlarını belirleyen genel olarak din, bilim ve felsefe arasındaki gerilimli ilişki bağlamını metin içerisinde kurmayı deneyeceğim.Öğe An evaluation on the gettier problem in the context of contemporary epistemological perspectives(Beytulhikme Felsefe Çevresi, 2020) Düşgün, Cemzade Kader; Çiçek, NuriThe problem of what knowledge is has been one of the most fundamental problems for classical theories of knowledge. What the epistemological conditions that determine the conditions and criteria of the knowledge are necessary for determining the nature of the knowledge. The debates over the answer that knowledge is the justified true belief have been highly influenced by the counter-arguments put forward by Gettier. The main reason for the continuation of the discussions is that the truth brings some metaphysical problems when analyzed epistemically. Such metaphysical problems have made the meaning of the concept of truth even more problematic. Therefore, all the claims regarding truth are intertwined with the answers given about what the knowledge is. But the truth is not a sufficient condition for knowledge and brings about the question of what the criterion of justification particularly can be fulfilled. In this regard, the research aims to discuss the Gettier problem with regard to contemporary epistemological perspectives.Öğe Dı̇l ve kültürel değerler ı̇lı̇şkı̇sı̇: Dı̇nı̂ terı̇mler örneğı̇(2019) Kırboğa, ZiyaeddinSadeleştirme veya farklı kavramlarla ifade etme çalışmaları yoluyla, dinî kavramlarda anlam kaybının gerçekleştiği düşüncesi, önemli bir problemi teşkil eder. Bu problem dinî terimlerin aslına uygun olarak sonraki nesillere nakledilememesi ve dinî literatürün ortaya koyduğu değerlerin süreç içerisinde farklı algılanma ve farklı ifade edilmesi sorunuyla ilgilidir. Musannifi Muhyiddîn-i Nevevî olan “Riyâzü’s-Sâlihîn” isimli, orijinal metni Arapça olan hadis kitabı, Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında farklı kişiler tarafından farklı zamanlarda Türkçeye tercüme edilmiştir. Çalışmada bu eserin 1997 ve 2016 yıllarındaki farklı kişiler tarafından tercüme edilen baskıları karşılaştırılacaktır. Dolayısıyla çalışmada nitel araştırma söz konusu olup doküman incelemesi yöntemiyle veri toplanacak ve betimsel analiz yaklaşımı ile analiz edilecektir. Bunun için adı geçen tercüme eserlerde dinin iman, ibadet ve ahlâk temel alanlarında bulunan alt başlıkların içeriğinde yer alan aynı hadislerin çevirilerinden ikişer örnek karşılaştırılacaktır. Bu yolla 1997 ve 2016 yılarında aynı eserin tercüme edilmesiyle ortaya çıkan dinî terim ve kavramlardaki farklılık belirlenmeye çalışılacaktır. Çalışmanın amacı, dinî terminolojinin farklı kavramlarla ifadesi, başka bir deyişle sadeleştirilmesi amacına yönelik yeni veya yabancı kelimelerle karşılanmasının bir anlam kaybına ve klasik literatüre yabancılaşmaya mı yol açtığının veya toplumsal hayatta gerçekleşen modernleşme, kültürel ilişki olanaklarının artması, yeni ya da yabancı kelime ve kavramların kullanılması, yeni nesillerin eski kelime ve kavramlara yabancılaşması gibi değişimlerin göz önüne alınmasının bir sonucu mu olduğunun anlaşılmasına katkı sağlamaktır.Öğe Tanzimat sonrası toplumsal değişim: batılılaşma örneği(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019) Kırboğa, ZiyaeddinToplumun sosyo-kültürel ve ekonomik yapısını etkileyen ve bu yapının değişiminde rol oynayan, toplumun maddi ve manevi kültürünü tamamen veya kısmen değiştiren, dönüştüren bir takım kavramlardan söz etmek mümkündür. Bu çerçevede tespiti yapılan kavramların, değiştirme ve dönüştürme bağlamında toplumla ilişkileri bulunmakla birlikte, bunlardan hiçbiri geleneksel toplumsal yapının değişim ve dönüşümünde tek başına yeterli değildir. Her birinin toplumun sosyo-kültürel ve ekonomik yapısının şekillenmesinde bir ilgisi, etkisi vardır. Bu ilişki sebep sonuç ilişkisi içerisinde ilerlemektedir. Toplumsal değişimin birden çok nedeni vardır. Batılılaşma, modernleşme, sekülerleşme, küreselleşme kavramları ve bilginin/bilimin geçirdiği değişim, toplumsal değişimde katalizör rolünü gerçekleştirir. Toplumsal değişime yön veren bu kavramların incelenmesi, değişimin arka planındaki unsurların tespiti açısından önemlidir. Ancak bu kavramların hepsini birlikte bu çalışmada ele almak, çalışmanın amacını ve sınırlarını aşacaktır. Dolayısıyla bu çalışmada Osmanlı toplumunda Tanzimat sonrası batılılaşma çabaları ve batılılaşmaya karşı çabalar, toplumsal değişim bağlamında belli başlı örnekler çerçevesinde incelenecektir. Osmanlı toplumunda Batılılaşma çabaları elbette Tanzimat’la birlikte başlamış değildir. Tanzimat öncesi Batılılaşma çabalarından da söz edilebilir. Ancak bu çabalar askeri ve teknolojik alanlarla sınırlı kalmış dil, eğitim, ekonomi, basın gibi diğer alanlarda gerçekleşen Batılılaşma hareketleri Tanzimat’la birlikte gelişme göstermiştir. Birçok yenileşme hareketi, yönetici kadrosu tarafından gerçekleştirilse de aydınların fikirleri bu değişime yeni yaklaşımlar getirmiş, zaman zaman yönetimin politikalarını etkilemiştir. Diğer taraftan batılılaşma çabaları, sürekli olarak din ve gelenek etkisinde kalan politika ve düşüncelerin direnciyle karşılaşmış, bilgi/bilimin desteklediği yeni düşünceler yeni kabuller ve yeni toplumsal onaylar üretmiştir. Çalışmada Tanzimat sonrası süreçte gerçekleşen toplumsal değişme, bilgi/bilim alanındaki değişimlere bağlı olarak Batılılaşma bağlamında ele alınacaktır. Çalışmada doküman incelemesi yöntemiyle veri toplanacak ve bu veriler betimsel analiz yaklaşımı ile ele alınacaktır.Öğe Two tokens of the inference to the best explanation: no-miracle argument and the selectionist explanation(Beytulhikme Felsefe Çevresi, 2015) Erdenk, Emre ArdaIn this paper, I evaluate van Fraassen's critique of the Inference to the Best Explanation (IBE) by focusing mainly on his argument of bad lot. First, I argue that his attack is about the reliability of IBE as a rule of inference. Secondly, I evaluate the most famous realist IBE in the philosophy of science literature, namely the No-Miracle Argument (NMA). I stick to Mark Newman's attack to realist NMA and admit his claim that NMA is viciously circular. Thirdly, I introduce the anti-realist alternative to the NMA, which is argued by van Fraassen, namely the Selectionist Explanation. Ultimately, I claim that, even though van Fraassen finds IBE wanting, SA has a form of IBE and thus it is a token of IBE as well.Öğe The self and the other in the philosophy of levinas(2017) Cemzade, KaderLevinas felsefesinin önemli kavramı olan ben kavramından hareketle başkalık ve aynılık problemi açıklanmaya çalışılmıştır. Levinas'ta ben ve başkası arasındaki temel ilişki etik üzerine kurulmuştur. Çünkü Levinas felsefesinde Batı felsefesinden farklı olarak varlığın temelini ontoloji değil, etik oluşturur. Ona göre, ontoloji üzerinden hareket ettiğimizde ben ve başkası aynılaştırılmış olur. Bundan dolayı gelenekten kopuş, ancak dil düzleminde gerçekleşebilir. Levinas, felsefesi özellikle başkası'yla etik ilişkide açığa çıkan etiksel dil üzerine odaklanır. Ben ve başkası arasındaki sorumluluk ilişkisi koşulsuz, sınırsız ve tek yönlüdür. Bu ilişkinin kaynağını bulmak ise mümkün değildir. Bu ilişki sonsuzluğu kendi içerisinde barındırır. Ben'in kendisiyle olan özdeşliğini kıran art zamanlılık sorumluluğun sonsuzlaşması anlamına gelir. Tüm bunlardan hareketle ben ve başkası arasındaki farklılıkların ön plana çıkartılması amaçlanmıştır. Son olarak ise, ben'in sorumluluğunun özgür bilincine mi, yoksa sonsuz'a mı dayandığı tartışılarak, aslında Levinas'ın çok eleştirmiş olduğu Batı metafiziğindeki aynılaştırma mantığının içerisine düştüğünü görürüz. Çünkü başkası'nın, ben'in acizliği karşısındaki mecburiyeti, başkası'nın özgürlüğünü ortadan kaldırır ve ben'e karşı sorumluluğunu zorunlu kılar. Bu ise başkası'nın farklılıklarının ben içerisinde eritilerek aynılaştırılmasına neden olur