Cilt 4 - Sayı 2 (Aralık 2021)
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Mutlu Türkmen (2018), Beden terbiyesi erken dönem türk-spor politikalarının sosyo-politik temelleri(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Sarıyer Sezan, CananBayburt Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Antrenörlük Eğitimi öğretim üyesi ve aynı zamanda Bayburt Üniversitesinin rektörü olan Prof. Dr. Mutlu Türkmen’in Beden Terbiyesi: Erken Dönem Türk Spor Politikalarının Sosyo Politik Temelleri isimli kitabı 2018 yılında çıkmıştır. Eser, Spor Yayınevi ve Kitabevi tarafından Ankara’da basılmıştır. Türkmen’in eğitim hayatı oldukça geniş bir yelpazede şekillenmiştir. Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde lisans, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Trafik Planlaması ve Uygulaması, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Beden Eğitimi ve Spor anabilim dallarında yüksek lisansını tamamlamıştır. Doktora programını ise Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri (Tefsir) anabilim dalında tamamladıktan sonra yine aynı üniversitede Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi anabilim dalında doktora öğrenimine başlamış fakat ders döneminden sonra askerlik görevi nedeniyle ara vermiştir. Askerliği bittikten sonra ise bu programa devam etmeyip Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Beden Eğitimi ve Spor anabilim dalında doktora öğrenimine başlayarak 2012 yılında öğrenimini tamamlamıştır.Öğe Erol Öztürk, (2019) Bolu ili ağızları(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Tokmak, GülderenAnadolu ağızları ile ilgili 19. yüzyılın ortalarından günümüze kadar pek çok çalışma yapılmıştır. Prof. Dr. Erol Öztürk tarafından 2019 yılında yayımlanan Bolu İli Ağızları adlı kitap da bu çalışmalar arasında yer alır. Yazar tarafından verilen bilgiye göre, Bolu ağızları üzerine yapılan ilk çalışma Ahmet Caferoğlu (Anadolu İlleri Ağızlarından Derlemeler, TDK, Ankara 1950)’na aittir. Bunun dışında Bolu ağzıyla ilgili yapılan çalışmalar, Tooru Hayasi ve İ. Hakkı Akyoloğlu’nun geniş kapsamlı olmayan 17 metinlik incelemesi ile bazı köy ve ilçeleri ele alan lisans ve yüksek lisans düzeyinde yapılmış tezlerden ibarettir. Ancak Öztürk tarafından hazırlanan bu eser, Bolu ilinin tamamını kapsayan metinlerden hareketle ağız özelliklerini ses ve şekil bilgisi yönünden inceleyen ilk akademik çalışma niteliğindedir.Öğe Türkçe Gotikte bir öncü: Canvermezler Tekkesi(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Gürova, ErcanÜnlü romancı Abdülhak Şinasi Hisar’ın kardeşi Selim Nüzhet Gerçek tarafından 1921’de önce İleri gazetesinde tefrika edilen, ardından 1922 yılında basılan Canvermezler Tekkesi adlı eseri “İlk Türkçe Gotik Roman” adı altında 2020 yılında Karakarga Yayınevinin “Kayıp kitaplıklar kütüphanesi” kategorisinde günümüz okuruyla yeniden buluşmuştur. Eser, günümüz Türkçesine Merve Köken tarafında sadeleştirilerek çevrilmiştir. Selim Nüzhet Gerçek romanını Fransız yazar Claude Farrere’in 1911’de yayınlanan La Maison des Hommes Vivants (Ölmez Adamların Evi) adlı İngilizce’ye de Sır Evi (The House of Secret) diye tercüme edilen eserinden uyarlamıştır. Canvermezler Tekkesi mekân olarak ıssız, adı bilinmeyen bir yerdeki tekkede geçen esrarengiz olaylar, doğaüstü güçlere sahip karakterler, sürekli yükselen bir heyecan ve gerilim ve anlatıcının ayrıntılı ruhsal tahlili ile pek çok gotik unsuru bünyesinde barındırmaktadır. Belirsizlik ve korku/dehşet öğeleri romanın ilk sayfasından son sayfasına kadar etkili bir şekilde kullanılmıştır. “Yolunu kaybetmiş karakter”, “hayalet”, “ıssız yer”, “sır”, “cinayet” gibi yaygın motifler kendine yer bulmuştur. Her ne kadar bir Fransız romanından uyarlama olsa da Canvermezler Tekkesi adlı çalışma yaklaşık yüz yıllık geçmişi olan Türk Gotik Edebiyatı için önemli bir mihenk taşıdır. Yüksek oranda gotik unsurlar içermesiyle ve yerel kültürden beslenen tarafıyla Türkçe yazılan gotik romanların öncülerinden kabul edilmelidir. Türk gotik roman geleneğinin kurucu unsurlarından olması ve geleneksel gotik öğeleri bünyesinde barındırması bu eseri incelemeye değer kılmaktadırÖğe Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel ile Charles Dickens’ın Zor Zamanlar adlı yapıtlarında ezilen sınıf(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Demir, Yunus; Yıldız, FıratBireyin düşünce ve duygularını ifade edeceği sanatlardan biri olan edebiyatın, her konuda olduğu gibi Marksist eleştiri ışığında da ezilen sınıfın sesini duyurmak için önemi ve yüklenmiş olduğu işlevleri vardır. Özellikle sınıfsal farklılıkları olan ve sosyal olarak uyum içerisinde yaşamayan toplumlarda edebiyat küçümsenemeyecek kadar önemli bir yere sahiptir. Bu durumun belirgin örneklerinden Charles Dickens’ın Zor Zamanlar ve Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel yapıtlarını inceleyip edebiyatın önemini daha iyi kavramak mümkündür. Dickens’ın yaşadığı dönemde İngiltere ülke olarak maddi açıdan refah içerisindeyken, alt sınıf vatandaşların zorluklar içinde yaşadığı görülmektedir. Dickens da halkın yaşadığı bu zorlukları yapıtlarına yansıtmıştır. Bu bağlamda Zor Zamanlar o döneme ışık tutmaktadır. Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel adlı romanına bakıldığında, iki büyük savaşa şahitlik eden vatandaşların kendi canlarını hiçe sayarak vatan toprakları için mücadele etmesine karşın idareciler tarafından hainlikle ve casuslukla suçlandığına dair örnekler vardır. Dickens eserlerinde kendi döneminin zorluklarını ele almıştır. Aynı şekilde Aytmatov da yaşadığı dönemin zorluklarını romanlarına yansıtmıştır. Her iki yazarın olaylara yaklaşımında benzerlikler de gözlemlenmektedir. Dickens’ın yaşamının ilk dönemleri zor şartlar altında geçmiş ve yaşadığı bu zor şartları gelecek nesillere aktarmak için romanlar kaleme almıştır. Aytmatov ise zor bir dönemden geçen ülkesinin sosyal durumunu anlatan romanlar yazmıştır. Hem Dickens hem de Aytmatov eserlerini çıkar merkezli bir sistemden birey merkezli bir yapıya geçmeyi sağlamak amacıyla yazmışlardır. İşte bu sebeplerden ötürü yaklaşık yüzyıl önce yazılan eserler günümüzde hâlâ değer görmektedir. Bu eserler aracılığıyla bu makalede Charles Dickens’ın Zor Zamanlar ve Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel eserlerinde Marksist kuramın etkileri incelenecektir.Öğe Iskat-I Cenin (çocuk düşürme) meselesi hakkında Osmanlıca dergilerde yazılan yazılar üzerine bir inceleme (1867-1927)(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Mayak, Faysalİnsanlığın en eski dönemlerinden itibaren başvurulan çocuk düşürme eylemine Osmanlı Devleti’nde de hemen her dönemde rastlanmıştır. Nüfus olgusunun devletlerin güçlenmesi ve varlıklarını devam ettirmesi için önem kazanmaya başlamasından sonra çocuk düşürme olaylarına daha titiz tavırlarla yaklaşılmıştır. Osmanlı Devleti için de gerek inanç açısından gerek nüfus ve ekonomi perspektifinden çocuk düşürme meselesi ciddiyetle ele alınmış ve bu eylemin önlenmesi için çeşitli tedbirler yürürlüğe konmuştur. Özellikle matbaanın günlük hayata girmesi ve gazete ile dergi yayımcılığının başlaması, basının ıskat-ı cenin konusunda halkı aydınlatmak amacıyla kullanılmasını sağlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da Türk toplumu arasında çocuk düşürme hadiselerinin devam etmesi bu dönemde de devleti tedbirler almaya itmiştir. Öte yandan dinamik ve taze bir nüfusa gereksinim duyan yeni devlet, gazete ve dergiler vasıtasıyla halkı çocuk düşürmenin çeşitli zararları konusunda uyarmaya çalışmıştır. Osmanlı Devleti’nde Sultan Abdülaziz, Sultan II. Abdülhamid ve II. Meşrutiyet dönemlerinde yayımlanan dergilere ek olarak Erken Cumhuriyet döneminin başlarında çıkan dergilerde ıskat-ı cenin konusuna temas edilerek halkın bu meselede davranışsal değişimine katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bahsi geçen zaman aralığında çıkan Osmanlıca dergilerde, çocuk düşürme olayları, dini, ahlaki, ekonomik, psiko-sosyal, hukuki ve vicdani yönleriyle incelenmiş, bu alışkanlığı sürdürmenin bireylere ve topluma ne gibi zararları olacağı anlatılmaya çalışılmıştır. Mesele kimi zaman duygusal tepkiler ortaya konarak, çocuğunu bilerek düşüren annelere beddua tarzında sitemler dile getirilerek aktarılmışken kimi zaman bilimsel istatistikî veriler üzerinden somut delillerle değerlendirilmiştir. Bu çalışmanın amacı; Osmanlı Devleti’nde Sultan Abdülaziz döneminden başlayarak Erken Cumhuriyet dönemine kadar devam eden süreçte Osmanlıca olarak yayımlanan dergilerde ıskatı cenin olayının hangi açılardan ele alındığını göstermek, bu olay üzerinden toplumsal davranış alışkanlıklarına dair tespitlerde bulunmaktır. Buna ek olarak, söz konusu dergilerde çocuk düşürmeyi önlemeye yönelik ortaya konan öneriler üzerinden dönemin sosyal atmosferine ışık tutmak amaçlanmıştır.Öğe Sekülerizm'in kavramsal, kuramsal ve tarihsel gelişimi(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Öğüt Marangoz, Aşkım; Uluç, NurhanSekülerizm, ilk olarak Bizans İmparatoru I. Konstantin (MS 272- 337) zamanında ortaya çıkmış olsa da kavram, 14. yüzyılda ve sonrasında varlığını göstermiş, 16. yüzyılda Martin Luther ile tekrar gündeme gelmiştir. Bilindiği üzere Ortaçağ’da Batı’nın dünya görüşü din ve kilise üzerine kuruluydu. Merkezi Roma’da bulunan Roma Katolik Kilisesi siyasi egemenliği elinde bulunduran, adalet ilkelerini belirleyen, insanların düşünce ve yaşayışına yön veren oldukça önemli bir otoriteydi. Din, toplumun tüm alanlarına dâhil edilmişti. Tanrı Krallığı’nın yeryüzündeki temsilcisi olan kilise, zamanla dünyevi alanla ve para karşılığı günah çıkartmayla daha fazla ilgilenir oldu. Kilise zenginleşti ve arazilerini genişletti. Kilisenin bozulan ahlaki değerlerinden rahatsızlık duyan Luther, Hıristiyanlığın aslına dönmesi için kiliseyi protesto ederek reform hareketini başlattı. Protestanlığın doğmasına sebep olan bu hareket, uzun süren bir mücadeleyi de beraberinde getirmiştir. Bu mücadele sonucunda yapılan Westfalya Anlaşması’nın bir maddesinde geçen sekülerizm kavramı o günden bugüne tartışma konusu olmuştur. Kavram, o zamanlar sivil hukukla kilise hukukunu ayırt etmek için kullanılırken günümüzde hem Batı medeniyetinde hem de dünyada farklı alanlarda, farklı anlamlarda gündeme gelmektedir. İlginç olan da bu kadar tartışılan bir kavramın henüz somut bir tanımının olmamasıdır. Farklı alanlarda, farklı anlamlarda kullanılması, terimin anlamını da genişletmiştir; öyle ki kavramın hukuksal, felsefi ve sosyolojik boyutları oluşmuştur. Bu çalışmada amaç, kavramın tarihteki ilk gerçek manasına ulaşmak, hangi anlamda hangi amaçla kullanıldığını tespit etmek, kavram kargaşasına yol açan durumların neler olduğunu belirlemek ve terime, eşanlamda eşlik eden kelimelere de açıklık getirerek, kavramın daha net anlaşılmasını sağlamaktır.Öğe 2017 sezonunda Parion Kuzey surları çevresinde bulunan İthal Amphora formları(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Akkaş, İsmailParion, Antik Troas Bölgesi’nin önemli liman kentlerinden biridir. Antik kent bugünkü Çanakkale İli, Biga İlçesi, Kemer Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Kuzey Surları, Parion kentinin Propontis’e (Çanakkale Boğazı) bakan jeopolitik yönden önemli bir konumunda yerleştirilmiştir. Kente ait Kuzey Surları çevresinde 2017 kazı sezonu içerisinde yüzey araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Surların çevresinde farklı üretim merkezlerine ait amphora parçaları tespit edilmiştir. Yüzey araştırmasında farklı tipteki ticari amphoralara rastlanılması bölgedeki ticaret trafiğini göstermesi açısından önemlidir. Bu çalışmanın amacı, yüzey gezileri sırasında bulunan amphora gruplarını tanımlamak, sınıflandırmak, tarihlendirmektir. Bu amphoralar, depozit ya da kontekst buluntuları olmadıkları için, benzer örneklerden yola çıkılarak tarihlenmiştir. Kuzey Surları çevresinde saptanan amphoraların ilk kez çalışılması, bu yapının kullanımına dair öneriler getirecek olması açısından önemlidir. Parion Kuzey Surları çevresinde bulunan amphoralar tipolojik olarak sınıflandırıldığında 10 farklı grup tespit edilmiştir. Bu amphoraların Milethos, Samos, Chios, Mende, Lesbos, Knidos, Thasos, Akanthos, Kilikya Bölgesi ve Ganos (Gaziköy) gibi merkezlerlerden ithal edilen üretimlerden olduğu tespit edilmiştir. Surların çevresinde ele geçen bu gruplar; MÖ 6. yüzyıldan MS 11. yüzyıla kadar kentte ticaretin yapıldığına işaret etmektedir. Ayrıca, Ege ve Doğu Akdeniz Bölgesi kökenli amphoraların buluntular arasında yoğunlukta olduğu görülmektedir. Bu yoğunluktan hareketle Parion’un bu bölgelerdeki merkezler ile daha aktif ticari faaliyetler yürütmüş olabileceğine ihtimal verilmektedir.Öğe Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi ve Erkek Hegemonyasının görünümleri(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Demir, ErdiÇalışmanın konusu, dünya çapında geniş bir okuyucu kitlesine sahip, Nobel Ödüllü Türk yazar Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi isimli yapıtında ataerkillik normlarının görünüm ve temsilleri ile ilgilidir. 2008 yılında yayımlanan Masumiyet Müzesi, 1970’li yıllar Türkiye’sinde azınlıklar, kültür ve kimlik çatışması, gelenek-modern ikilemi, statükoculuk ve toplumsal yapı gibi temaları içermektedir. Yapıt, namus, bekâret, ahlak, toplumsal cinsiyet ve ataerkillik kavramları açısından zengin bir veri kaynağı sunmaktadır. Çalışmada, tarama modeli kullanılarak geçmişte var olan konu, durum, bireyler kendi koşulları çerçevesinde betimsel olarak tanımlanmıştır. Tarama modeliyle toplanan veriler içerik analizi yöntemiyle incelenerek sosyolojik olarak derinlemesine yorumlanarak özetlenmiştir. İçerik analizi, sistematik olmayan doküman ve verilerin sistematik ve anlamlı bir bütün halene getirme işlemidir. Mevcut çalışmada anlam ve içerik bakımından benzerlikler taşıyan veriler temalarına ve anlamlarına göre sınıflandırılmış, aynı anlama ve benzer kodlara sahip veriler bir araya getirilerek temalar oluşturulmuştur. Bulgu olarak, Pamuk’un toplumsal yapı, gelenekler, ahlaki normlar, toplumsal cinsiyet normlarından beslenerek yaşam biçimleri üzerinden erkek egemenliğini ve ataerkil iktidarı tesis ettiği anlaşılmıştır. Karakterlerin üstlendikleri toplumsal roller ve eylem biçimleri bağlamında olayların nesnelerinin kadın karakterler olduğu, erkek karakterlerin hiyerarşik ve baskın bir tutumla temsil edildikleri anlaşılmıştır. Ayrıca kadın karakterlerin sosyal, mesleki ve ekonomik profillerinin erkek karakterlerden düşük düzeyde olduğu, modernlik, namus, bekâret ve ahlak kavramlarının tek yanlı kadın karakterler üzerinden sunulduğu görülmüştür. Yapıt, ataerkil normların görünüm ve temsilleri açısından oldukça zengin bir içeriğe sahiptir.Öğe Türkçe Sözlük’te uzun ünlü ve düzeltme işareti (şapka) kullanımı(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Yeşilöz, TurgutUzun ünlü, Türkologlar tarafından sürekli araştırmalara konu olmaktadır. Bu konuda çeşitli araştırmalar mevcuttur. Türkiye Türkçesinde, Türkçe kökenli sözcüklerde uzun ünlü yoktur. Türk Dil Kurumu, 2011 yılında yayımladığı Türkçe Sözlük’te ve Yazım Kılavuzu’nda bunu açıkça belirtmiştir. Çalışma, iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda Türkçe Sözlük’teki uzun ünlünün Türkçe Sözlük’te kullanımı ele alınırken ikinci kısımda düzeltme işaretinin Türkçe Sözlük’te kullanımı ele alınmıştır. Türkçe Sözlük’te, uzun ünlünün yazıda herhangi bir işaretle gösterilmediği açıklanmıştır. Madde başlarında özellikle Doğu dillerinden alınan sözcüklerin kökenlerinde uzun ünlü olduğunu belli etmek için sözcüklerin açıklamasında bu durum iki nokta (:) ile gösterilmiştir. Bu sözcüklerde uzun ünlü kullanımı hem Yazım Kılavuzu’nda hem de Türkçe Sözlük’te yoktur. Söylenişte uzun ünlü varlığını korumuştur. Türkçe Sözlük’te ince söylenmesi gereken ünlülerin üzerinde düzeltme işareti (^) kullanılmıştır. Yakın zamana kadar düzeltme işaretiyle eş anlamlı olarak şapka terimi tercih edilmiştir. Günümüzde nadir de olsa bu terim kullanılmaktadır. Düzeltme işaretinin kaldırıldığı hakkında asılsız haberler kamuoyunda olagelmiştir. Düzeltme işareti, Türk Dil Kurumu tarafından kaldıırlmamıştır. Düzeltme işareti, Türk Dil Kurumu tarafından belirli ölçütlerle tercih edilmiştir: Yazılışları bir, anlamları ve söylenişleri ayrı olan kelimeleri ayırt etmek için okunuşları uzun olan ünlülerin üzerine; Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelimelerle özel adlarda bulunan ince g, k ünsüzlerinden sonra gelen a ve u ünlüleri üzerine; nispet ekinin, belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için düzeltme işareti kullanılır. Çalışmamızda, yazıda gösterilmeyen uzun ünlüler Türkçe Sözlükte verildiği şekliyle ele alınmıştır. Düzeltme işareti ise Yazım Kılavuzu’nda belirlenen ölçütlere göre sınıflandırılmıştır.Öğe Borges’in “Ölüm ve Pusula” öyküsünün imgelem kuramı açısından incelenmesi(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Öztürk, ÖzgürBu çalışmada Arjantinli yazar Jorge Luis Borges'in Ölüm ve Pusula öyküsü, Carl G. Jung'un "Kolektif Bilinçdışının Arketipleri" teorisi ve Fransız kuramcı Gilbert Durand'ın "İmgelem Kuramı" üzerinden incelenmiştir. İlk başta öyküye dair kısa bir özete ve dilimize kazandırılışına dair bilgilere yer verilmiştir. İkinci olarak yukarıdaki iki kuramdan biri olan Durand'ın İmgelem Kuramında sözü geçen "Gündüz rejimi" ile öykünün başkahramanı Erik Lönnrot arasında bağlantılar kurulmuştur. Ardından Gündüz rejiminin özellikleri arasında bulunan ve Durand’ın birtakım psikiyatristlerin çalışmalarından kaynak göstermiş olduğu "polemik karşı sav", "otistik gerileme", "şizomorf yapı" ve "geometrizm" gibi unsurlar detektif Lönnrot'ta gözlemlenmiştir. Karakter incelemesinden sonra öyküdeki malikhane uzamı da bulundurduğu geometri, simetri, doğrusal zaman gibi özellikleriyle aynı rejim üzerinden incelenmiştir. Uzamın hem içinde hem çevresinde bulunan çeşitli nesneler de Fransız yazarın kuramında bahsettiği üzere sembolik düzlemde ele alınmış olunup zaman ve ölüm kavramlarının malikhane uzamındaki izdüşümlerinden söz edilmiştir. Malikhanenin içinde bulunan Diana, Hermes ve Janus gibi mitolojik figürlerin heykelleri, uzam ve öyküdeki karakterler arasındaki ilişki üzerinden incelenmiştir. Çalışmanın son aşamasında, Jung'un "Öz" arketipi, bu arketipin ne tür sembollerle temsil edildiği ve aynı arketipin öyküdeki izdüşümünün hangi nesneler aracılığıyla verildiği saptanmıştır. Makalenin yazarı, Borges’in kısa öyküsünün psikiyatri ve imgelem kuramları üzerinden incelemesinin ardından aynı yazarın hem incelenen öyküsünün hem de diğer öykülerinin ilgili kuramlar yoluyla sayısız bulgunun diğer yazarlar tarafından da saptanabileceği fikrini edinmiş olup çalışmasının ilgili alana ve yazarlarına katkı sağlamasını umar.Öğe Fahri Celâl’in öykülerinde çocuk ve eğitim teması(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Çopur, Yusuf1895-1975 senelerinde yaşayan Fahri Celâl Göktulga döneminin sosyal ve kültürel meselelerine dair konuları öykülerine aksettiren önemli yazarlardandır. II. Meşrutiyet’ten (1908) Cumhuriyet döneminin tek partili siyasal sürecin sonuna kadar devam eden geçiş evresinin hikâyecileri arasında sayılan Göktulga’nın öyküleri bu geçiş döneminin sosyal ve siyasal anlamda izlerini yansıtır. Göktulga, öykülerinde kimi zaman o devrin eğitim- öğretim faaliyetlerine dair anlatımlarda bulunurken kimi zaman da o devirde okullardaki formal eğitime dair ayrıntılar paylaşır. Göktulga’nın öykülerine yansıyan eğitim ortamı ve sistemi, ezber merkezli ve yetersizdir. Öğretmenler kalabalık sınıflarda etkisiz kalmakta, öğrencilerle olumlu bir iletişim kuramamaktadır. Öğrenciler hem okula hem derslere karşı mesafeli ve ilgisizdir. Eğitim ortamı olarak okul, disiplinsiz ve verimsizdir. Öykülerde, çocuğun aile içindeki yetiştirilme tarzına dair ayrıntılar yer alır. Kimi öykülerde aile bireyleri çocuğa ve onun eğitim sürecine aşırı bir ilgi ve takibe sahiptir. Ancak çocuk bu ilgi ve takibe karşı ilgisizdir. Kimi öykülerde de tersi bir durum söz konudur; çocuk ve onun eğitim süreci önemsenmez, aile içinde şiddete veya istismara maruz kalır. Çocuk eğitimi yaklaşımları açısından Göktulga’nın öykülerinde iki farklı ve yanlış yaklaşım dikkat çeker. Biri aşırı koruyucu yaklaşım diğeriyse çocuğun baskı altında tutulduğu yaklaşım tarzıdır. Fahri Celâl Göktulga’nın öykülerinde eğitim sürecine ve çocuğa dair olumlu bir yaklaşım, izlenim söz konusu değildir.Öğe Carlos Fuentes’in "Kraliçe Bebek" adlı öyküsünde büyülü gerçekçi anlatım(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Ekin, Abdurrahman; Sarıbaş, SerapBüyülü gerçekçilik yirminci yüzyıl Latin Amerikan edebiyatında ortaya çıkmış ve dünyaya yayılmış bir akımdır. Büyülü gerçekçi anlatılarda gerçekle gerçek dışı, düşsel ile sahici ögeler melez bir bütünlükle anlatılır. Gerçekliği farklı bir boyutta işleyen büyülü gerçekçilikte anlatılan zaten yaşamın içindedir. Büyülü gerçekçilik, 1950’lerde ve 1960’larda roman alanında uygulanmış bir yöntemdir ve çeşitli isimlerle tanımlansa da Büyülü gerçekçilik, en çok kabul gören terimdir. Yeni bir anlatım tarzı olarak iki dünya savaşından sonraki bazı post-modern anlatı tarzlarının arasında yaygın olarak kullanılır. Büyülü gerçekçilik bir edebî tür değildir, farklı geleneklerden türeyen bir anlatım üslûbudur. Carlos Fuentes’in Körlerin Şarkısı adlı öykü kitabında yer alan “Kraliçe Bebek” adlı öyküde aşk, geçmiş, belirsizlik temaları masalsı bir anlatımla anlatılırken büyülü gerçekçi eserlerde kullanılan özelliklere rastlanmaktadır. Kraliçe Bebek adlı öyküde gerçeklik ve olağanüstü mutlak bir dengede ele alınmıştır. Çocukluk aşkının peşinden giden kahraman-anlatıcı bu serüvende çeşitli düşlere dalar, geçmişin adeta önünde birer birer canlandığını görür. Duygusal boyutu ağırlıklı olan öyküde bir alacaklı gibi sevgilisinin evine sızan anlatıcı, sonunda hiç beklemediği bir tabloyla karşılaşır, kahraman-anlatıcı bazen neyin yaşanmış neyin yaşanmamış olduğundan şüphe duyar. Kraliçe Bebek adlı öykü de büyülü gerçekçi öğelerle kaleme alınmış bir metindir. Bu makalede Kraliçe Bebek adlı öyküde büyülü gerçekçi öğelerin özellikleri ve nasıl ele alındığı incelenmiştir.Öğe Z kuşağı gençliğinin ideal yöneticiye yönelik metaforik algılarının incelenmesi: Aksaray ili örneği(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Aydoğdu, Hamza; Özkan Kara, NeşeGelişen teknolojinin içinde dünyaya gelen Z kuşağı, teknolojinin öncülük ettiği değişimi yaşamın bir parçası olarak algılamış ve hayatı da bu yönde şekillenmiştir. İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte bilgiye ulaşma imkânları geliştiği için kendilerini çok yönlü olarak geliştirme fırsatı bulan bu kuşak özellikle sosyal medya aracılığıyla haberleşme ve organize olma becerisine sahiptir. Literatürde yaygın olarak 2000’li yılların başında dünyaya gelen kuşak olarak kabul gören Z kuşağı iş yaşamında varlığını henüz gösterecektir. Ülkenin geleceğinde söz sahibi olacak olan bu gençliği anlamak ve onların ihtiyaçlarına cevap verecek bir yönetim sunmak için Z kuşağının ideal yönetici algısının belirlenmesi gerektiği düşüncesinden hareketle bu araştırma gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın konusu Z kuşağı gençliğinin ideal yönetici algılarının metaforlar yoluyla çözümlenmesidir. Bu amaçla Aksaray İl Millî Eğitim Müdürlüğüne bağlı liselerde öğrenim gören gençlerden “Bana göre yönetici …… gibidir. Çünkü ….” cümlesini tamamlamaları istenmiştir. 627 katılımcı ile gerçekleştirilen araştırmada katılımcılar “G1, G2, G3…” şeklinde temsil edilmiştir. Gençlerin kaleme aldığı metaforik algı cümlelerinden 847 metafora ulaşılmış ve bu metaforlar kategoriler altında düzenlenmiştir. Yapılan incelemelerde 30 temaya ulaşılmıştır. Bunlar: Adalet, sorumluluk, eşitlik, rehberlik, samimiyet, demokratiklik, yenilikçilik, anlayışlılık, saygılı olmak, destekleyicilik, kendinden emin olmak, çalışkanlık, birikimlilik, dengeli yönetim anlayışına sahip olmak, işin ehli olmak, otoriter olmak, ileri görüşlülük, güvenilirlik, gereklilik, disiplinli çalışma, kararlılık, uyumluluk, hoşgörülü olmak, tecrübeli olmak, yardımseverlik, yaratıcılık, iyi niyetli olmak, denetleyicilik, örnek olmak ve hâkim olmaktır. Araştırma sonunda, elde edilen bulgulardan hareketle geliştirilen önerilere yer verilmiştir.Öğe Muhammediye’de “Görünüş” kategorisi(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021) Yılmaz, Kadirİngilizce aspect, Almanca aspekt, Fransızca aspect, Rusça vid olarak adlandırılan fiilde görünüş konusunu araştırmacılar farklı açılardan ele almışlardır. Gramerin her alanında olduğu gibi fiilde görünüş konusunda da tarihî metinler üzerine yapılacak çalışmalar, konuyla ilgili araştırmalara kaynaklık etmesi ve Türk dilinin anlatım gücünü ortaya koyma açısından faydalı olacaktır. Türkiye Türkçesinde fiillerin görünüş kategorisiyle ilgili farklı kullanımların tarihî Türk lehçelerinde de manzum veya mensur birçok metinde sıkça karşımıza çıktığı görülmektedir. Yazıcıoğlu’nun 15. yüzyılda telif ettiği Muhammediye mesnevisi, Osmanlı Türkçesine geçiş dönemi eserlerinden olması sebebiyle çok sayıda fonolojik dil verisi sunmasının yanı sıra söz dizimi ve biçim bilimi özellikleri açısından da önemli örnekler barındırmaktadır. Bu çalışmada öncelikle kip, zaman ve görünüş kavramlarıyla ilgili farklı tanımlamalar ve yaklaşımlar ele alınarak bu tanımlama ve yaklaşımlar ışığında fiilde görünüş kategorisinin sınırları çizilmeye çalışılmış; fiilde zaman kaymalarının konuşur açısından psikolojik yansımalarına, anlatıma kazandırdığı farklılıklara değinilmiş ve Yazıcıoğlu Mehmet’in Muhammediye’si (1556 tarihli nüsha) fiilde görünüş kategorisi açısından incelenmiştir. Muhammediye’de duyulan geçmiş zaman, görülen geçmiş zaman, geniş zaman ve istek kipinin farklı anlatım ve işlevlerde kullanıldığı tespit edilmiştir. Türk dilindeki bu anlatım çeşitlenmesi ve genişlemesi, dilin anlatım gücünün de gelişmesi, genişlemesi ve çeşitlenmesi anlamına gelmektedir. Tarihî metinlerin bu sürece tanıklık etmesi, dilin gelişme serüvenine ışık tutması açısından son derece önemlidir.