Cilt 5 - Sayı 2 (Aralık 2022)

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 23
  • Öğe
    T. J. JANUZAQOV - K. S. ESBAYEVA (2003), Kazak Türklerinde kişi adları, Nurettin AKSU (Çev.)
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Özdemir, Serdar
    T. J. Januzaqov ve K. S. Esbayeva’nın hazırlanarak 1988 yılında Almatı’da yayımladığı “Kazak Adları” adlı eserin Türkiye Türkçesine aktarımı “Kazak Türklerinde Kişi Adları” ismiyle Nurettin Aksu tarafından yapılmıştır. Eser, Kazak Türklerinin kullandığı ad ve soyadların oluşum ve değişim evrelerini bizlere göstermesi açısından önem arz eder. Toplam yedi bölümden oluşan eserde; kişi adlarının yazılışında dikkat edilmesi gereken bazı fonetik ve morfolojik kurallar ile Kazak adlarının Rusça transkripsyonunda uyulması gereken prensipler, kişiye soyad verilmesinde işletilen kanun ve hükümler, Kazak Türklerince kullanılan erkek ve kadın adları ile baba adının kullanılışı hakkında detaylı bir bilgilendirme yapılmaktadır. Özellikle, eserin Türkiye Türkçesine aktarımını gerçekleştiren Nurettin Aksu'nun "Son Söz" başlığı altında Kazakistan'ın bağımsızlığını kazanmasından sonra ad ve soyad konulması ve kullanılması hususunda yaşanan değişikliklere yönelik bilgilendirmesi kayda değerdir.
  • Öğe
    Tolgahan Karaimamoğlu, (2022) Kara Ölüm: Ortaçağ dünyasını yok olmanın eşiğine getiren veba
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Kaya, Kerim Köksal
    İnsanlığın varoluşundan beri mücadele ettiği pek çok doğal felaket olmakla birlikte salgınlar diğer bütün doğal felaketlerden farklı bir özelliğe sahiptir. Yazar Tolgahan Karaimamoğlu'nun deyişiyle salgınların bu özelliği insanlar arasında ölüm eşitliği sağlamasıdır. Soylu, avam; zengin, fakir fark etmeksizin herkesi etkileyen 1347-1352 vebası hem çok geniş çapta bir bölgede etkili olması hem de etkili olduğu yerlerde nüfusun yarıya yakınını yok etmesi bakımından tarihin en ağır vebalarından biri olarak görülmektedir. İşte yazar veba hakkında birtakım bilgiler verdikten sonra yayılış sürecini; nitekim Avrupa'ya sıçramasını ve Büyük Britanya Adası'nı ele geçirmesini ele almakta ve sosyolojik, ekonomik, dinî, psikolojik etkilerini irdelemektedir. Giriş dâhil 21 kısa bölümden oluşan eserde Tolgahan Karaimamoğlu bunu yaparken Büyük Britanya Adasındaki ülkeleri baz almış ve başta İngiliz Krallığı olmak üzere Galler ve İskoçya'da Kara Ölüm etkisiyle ilgili çarpıcı verileri akademik bir üslupla değerlendirmiştir. Bunu yaparken telif eserlerden yararlanmanın yanında dönemin kaynaklarına inmiş, istatistikten ve diğer sayısal verilerden istifade etmiş ve en anlaşılır hâliyle bunları sunmuştur.
  • Öğe
    Henri Bergson, (2019) Gülme: Komiğin anlamı üstüne deneme
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Demir, Rugeş
    Fransız Filozof Henri Bergson, Gülme - Komiğin Anlamı Üstüne Deneme – adlı çalışmasında gülme eylemine farklı açılardan yaklaşmakta ve çeşitli başlıklar altında incelemektedir. “Gündelik hayatımızda bizi güldüren şeyler nelerdir, kimlere güleriz? Okuduğumuz ya da seyrettiğimiz bir yapıtta komik olan nedir?” gibi sorulara cevap arayan yazar, gülme eylemini tiyatrodaki karakterlerden, insanın ruhsal durumlarına, fiziksel görünüşten, karakter özelliklerine kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde değerlendirmiştir. Ayrıca gülünçlüğün sebepleri, davranışların özü ve gülüncün sözler tarafından nasıl yaratıldığı hakkında önemli bilgiler verilmiştir. Bergson, bu çalışmasını pek çok örnek üzerinden açıklayarak komikliğin ve gülünçlüğün felsefi alt yapısı hakkında önemli bir bakış açısı sunmuştur. Gülme eyleminin, duyguların ve kalbin hissizleşmesi olmadan yapılamayacağı tespiti de kitabın çarpıcı yerleri arasında yer almaktadır.
  • Öğe
    Hüseyin MUŞMAL - Hasret GÜMÜŞ, (2021) Türkiye’de Müzecilik (1839-1938)
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Yalçın, Nazlı
    Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı Başkanı ve Edebiyat Fakültesi Dekanı olarak görev yapmakta olan Prof. Dr. Hüseyin Muşmal ile Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam eden Hasret Gümüş 2021 yılı Ağustos ayında Selenge Yayınlarından çıkan eseri ‘‘Türkiye’de Müzecilik (1839-1938)’’ adını taşımaktadır. Türkiye’nin kurumsal müzecilik tarihinin ilk yüzyıllık dönemini ele alan bu kitap 128 sayfa olup, önsöz, giriş, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerindeki müzecilik faaliyetleri hakkında yapılan çalışmaları anlatılmıştır. İki bölüm, sonuç ve kaynakçadan oluşmaktadır.
  • Öğe
    Küreselleşmenin Yeni Medya üzerine etkileri
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Köroğlu, Gökhan; Sağlam, Murat
    Teknoloji çağı olarak yaşadığımız günümüzde yaşamlarını sürdüren bireyler yine çağa ismini veren teknolojik ilerlemeler nedeniyle değişim ve dönüşüm geçirmelerine neden olmuştur. Ortaya çıkan yeni durumlara uyum sağlama zorunluluğu, insanların bireysel alışkanlıklarında da değişim ve döşüme uyum sağlamasını zorunlu kılmıştır. Teknolojinin insan yaşamında kendini en fazla hissettiren alanları ise dijitalleşme ve dijitalleşmeden temel alınarak ortaya çıkmış olan yeni medya ortamlarının sağladığı ağ temelli iletişim yapısı olduğu ifade edilebilir. Toplumların ve ulusların benliklerinin derinliğinde varlığı reddedilemeyen teknolojinin değişim ve dönüşümü, dijitalleşme ve yeni medya ortamlarını hem desteklemekte hem de çeşitlendirmesiyle birlikte kullanıcılara sanal dünyada, eğlenme ve boş vakit geçirme anlamında gerçeklikte ve pratikte yerini almaktadır. Bununla birlikte yeni medya ortamlarına egemen devletlerin, emperyalist hedefleri için kolaylık sağlayan bir araç görevini de ifa etmektedir. Bu çalışmada, toplumların çevresini, yaşam biçimlerini, kültürlerini değiştiren yeni medya ortamları küreselleşme bağlamında incelenmeye çalışılacaktır. Yeni medya ortamlarının ve dijitalleşmenin oluşum süreci ile birlikte bu kavramların meydana getirdikleri sosyal, kültürel ve ekonomik değişimlerin toplum üzerindeki etkilerine yönelik yeni bir bakış açısı kazanılabilmesi amaçlanmıştır.
  • Öğe
    XVII. yüzyıl bazı Osmanlı şairlerinin meslekî vazîfeleri üzerine bir inceleme
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Rjoub, Baha
    Tezkireler ve biyografik kaynaklardaki divan şairleri araştırıldığında hemen hemen her meslek grubuna mensup şair bulunduğu görülmektedir. Aldığı eğitim sayesinde bir meslek edinmiş olan ve hayatlarını devam ettirebilmek adına bu vazifelerde bulunan divan şairleri, tüm bu görevleri icra ederken eserlerini kaleme almaya devam etmişlerdir. Tezkireler incelendiğinde şairlerin şiir yazmanın ve eser kaleme almanın yanı sıra başta devlet kademelerinde olmak üzere önemli görevlerde ve çeşitli vazifelerde bulundukları görülecektir. Şeyh, fetvâ emîni, hâce, çavuş, yeniçeri, muîd, müteferrika, vezîr, beylerbeyi, şeyhü’l-islâm, defterdâr, kazasker vs. bu vazifelere örnek olarak gösterilebilir. Tüm asırlardaki tezkirelerde bahsedilen şairlerin icra ettikleri mesleklerin mahiyeti; dinî, ilmî, askerî, bürokratik, saraya mensup ve bunların dışında kalan diğer meslekler olarak tasnif edilebilir. Tezkireler incelendiğinde şairlerin mesleklerinin asrın ihtiyaçlarına bağlı olarak değişebildiği görülmüştür. Yapılan bu çalışmada muhtelif tezkireler, mecmualar ve biyografik kaynaklardan hareketle; XVII. yüzyılda yaşamış olan bazı şairlerin meslekleri tespit edilmiş ve bu mesleklerin hususiyetleri aktarılmıştır. Son olarak şairlerin tercih ettikleri mesleklerin yüzdelik oranları belirtilmiş ve tablo şeklinde gösterilmiştir.
  • Öğe
    Sahicilik kavramının toplumsal işlevi üzerine Rousseaucu bir değerlendirme
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Güler, Öner
    Bu çalışmada sahicilik kavramının ve Rousseaucu içtenlik anlayışının toplumsal işlevi sorunu ele alınacaktır. Sahicilik üzerine çalışan kimi düşünürler onun sadece kendisiyle ilgilenen, topluma ve başkalarına duyarsız modern öznenin durumunu ifade ettiğini düşünmüşlerdir. Buna karşılık kavramın toplumsal bir işlevi olduğu ve toplumsal yaşamın iyileştirilmesinde bu ilkenin kullanılabileceğini savunanlar da olmuştur. Bu problemi ele almak amacıyla öncelikle sahicilik kavramını oluşturan iki ana unsur olarak kendini bilme ve içtenlik kavramları sahicilik üzerine yazmış olan düşünürler bağlamında ortaya konacaktır. Sonrasında sahicilik kavramının oluşumunda önemli bir isim olarak karşımıza çıkan Rousseau’nun ahlak ve içtenlik hakkındaki görüşlerine değinilecektir. Rousseau’nun içtenlik anlayışı da benzer şekilde tartışmalara konu olmuş, içtenlik kavramının toplumsal bir değer olarak düşünülüp düşünülmediği tartışılmıştır. Rousseau’nun ahlak ve içtenlik hakkındaki görüşlerine genel olarak değinildikten sonra, Melzer’in Rousseaucu içtenlik anlayışı üzerine yazdığı ve genel olarak içtenlik kavramının toplumsal bir yanı olmadığını iddia ettiği makalesi incelenecektir. Sonuç bölümünde ise Rousseau’nun Yalnız Gezerin Düşleri eserine yoğunlaşılarak, Melzer’in iddialarının aksine içtenlik kavramının her zaman toplumsal ve etik bir işlevi olduğu iddia edilecektir.
  • Öğe
    Öğrenci apartlarında çalışan kadınların iş yaşamı deneyimleri: Niğde örneği
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Ünlü, Seda; Geçgin, Ercan
    Bu çalışmanın amacı, Niğde merkezde bulunan 5 ayrı öğrenci apartında çalışan kadınların işgücü piyasasındaki deneyimlerini ve bunun toplumsal rollerine etkisini etnografik yönteme göre araştırmaktır. Bu doğrultuda, Ekim 2021 ve Haziran 2022 tarihinde katılımcı gözlem ve 2022’nin Şubat ve Mart aylarında 13 çalışan kadınla derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Araştırma neticesinde kadınların maddi imkânlarının yetersizliğinin işgücü piyasasına katılma sürecinde birincil rol oynadığı görülmüştür. Çalışma yaşamı, kadınların toplumsal benliğini inşa etme biçimlerini değiştirmektedir. Kadınlar kamusal alana dâhil oldukça bireysellikleri, sosyalleşmeleri ve özgüvenleri de artmaktadır. Çalışma yaşamı kadının güçlenmesinde etkin rol oynamasına rağmen ev içi işlerde iş bölümünün olmamasından dolayı toplumsal rollerinin değişmesi yönünde bazı dirençlerin olduğu da görülmüştür. İşlerine dair problemlerle baş etmede kadınlar iki strateji gütmektedirler: 1) probleme odaklanmak ve çözülene kadar çaba göstermek; 2) problemin işverene taşınması durumunda sessiz kalmak. İşten çıkarılma korkusu susma nedenlerinden sayılabilir. Çalışma ortamında takım ilişkisinin olduğu, işverenin erkek olduğu durumlarda etkileşimlerin mesafeli, işverenlerin kadın olduğu durumlarda birincil ilişkilerin kurulduğu ve öğrencilerle duygusal emeği ifade eden ailevi bağların tesis edildiği keşfedilen bulgular arasındadır.
  • Öğe
    Karaman ve Konya ağızlarındaki Arapça kökenli olduğu düşünülen bazı fiiller
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) İnanç, Yunus
    Dillerin birbirlerinden etkilenmeleri doğal yapılarının bir gereğidir. Diller birbirlerinden kelime ya da kelime grupları alırlar. Diller arasındaki bu etkileşim kaçınılmaz bir durumdur. Türkçe ve Arapça da birbirinden etkilenen ve aralarında kelime alışverişi bulunan dillerdendir. Bu çalışmada Arapçadan Türkçeye geçen ve halk ağzında kullanıldığı için yöreden yöreye farklılık gösteren fiiller incelenecek ve bunların köken analizi yapılacaktır. Çalışma Karaman ve Konya yöresine özgü ağızlarda yer alan ve Arapça kökenli olduğu düşünülen kırk bir adet fiille sınırlı kalacaktır. Arapçadan Türkçeye geçmiş ve güncel Türkçe sözlüklerde yer alan Türkçeleşmiş kelimeler kapsam dışı tutulacaktır. Çalışma için kelimelerin derlenmesi sürecinde literatür taraması yapılmış ve görüşme yöntemi uygulanmıştır. Görüşme yöntemi olarak yapılandırılmış görüşmeden ziyade yarı yapılandırılmış görüşmeye başvurulmuştur. Çok sayıda kelime tespit edilmiş ve bu kelimelerden sadece fiil olanları bu çalışmaya dâhil edilmiş, isim ve sıfatlar konu dışında bırakılmıştır. Tespit edilen fiillerin hangi yörede, hangi anlamda kullanıldığı belirtilmiş, olabildiğince birinci ağızdan örnek kullanımlar aktarılmaya çalışılmıştır. Bu çalışma sayesinde merkezi veya köyleri fark etmeksizin Karaman ve Konya halkının dilinde yer alan bazı kelimelerin Arapça ile doğrudan irtibatlı olduğunu görmek mümkün olmuştur.
  • Öğe
    Bir Selçuklu Portresi: Emir İlgazi, Hayatı ve Faaliyetleri
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Öztürk, Merve
    Necmüddîn İlgâzî et-Türkmânî (ö.516/1122), Diyarbakır ve Mardin çevresinde 1102-1409 tarihleri arasında hüküm süren Artuklu Beyliği’nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. O, Büyük Selçuklu Devleti’nin iki büyük hükümdarı Alparslan (1064-1072) ve Melikşah’ın (1072-1092) önemli kumandanlarından Artuk Bey’in (ö.484/1091) oğludur. Emri altındaki Türkmen askerleri ile Selçuklu Devleti’ne bağlı veya bağımsız olarak pek çok muharebeye katılmıştır. Babasının ölümü ile Artukluların başına geçen İlgazi, Mardin merkezli “Tabaka-i İlgâziyye” adıyla anılan Mardin Artuklu hanedanını kurmuştur. Mardin Artuklu hanedanının bânisi olan İlgazi, Haçlı kuvvetleri ile giriştiği mücadeleler sonucunda İslam ve Hristiyan dünyasına adını duyurmayı başarmıştır. İlgazi, Halep Selçuklu Meliki Rıdvan’ın (1095-1113) ölümü ile başlayan hâkimiyet mücadelelerine son vermiş, şehirde asayişi sağladıktan sonra Haçlı tehdidi ve tehlikesine karşı önlemler almıştır. Gürcü Kralı II. David’in, Tiflis’te yaşayan Müslüman halka baskı uygulaması yüzünden bu bölgeye sefer tertipleyen Melik Tuğrul’un yanında Gürcistan Seferine katılmıştır. Gürcistan Seferinde uğradığı hezimet sonrası beylik merkezi olan Mardin’e çekilmiştir. Mardin’de bulunduğu sırada Halife Müsterşid-Billâh (1093-1135) ve Sultan Mahmud (1105-1131) ile arası açılmış olan damadı Dübeys b. Sadaka (1071-1135) kendisine sığınmıştır. İki liderin ikazlarına rağmen Dübeys’i teslim etmemiştir. Halep’te vekili olarak bıraktığı oğlu Süleyman’ın başlattığı isyanı bastırmış, hemen ardından Haçlılara karşı çıktığı son gazasında hastalanarak 1122 yılında Meyyâfârikîn’de vefat etmiştir. Mardin, Diyarbakır ve çevresinde hüküm süren bu Türkmen hanedanı 1409 yılında Karakoyunlu Kara Yûsuf’un bu bölgeleri ele geçirmesiyle yıkılmıştır. Çalışmamızda Büyük Selçuklu komutanlarından İlgazi’nin askerî faaliyetleri dönem kaynakları merkeze alınarak karşılaştırma metodu uygulanıp ortaya konulacaktır.
  • Öğe
    MÖ II. binyılda Eminler Höyük ve Karaman Ovası
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Kamış, Yalçın; Taşkıran, Emine
    Karaman Ovası, Orta Anadolu’yu Akdeniz’e bağlayan bir kavşak noktasında yer almaktadır. Neolitik Çağ’dan itibaren yerleşim izlerine rastlanan ova, MÖ III. ve II. binyıllarda dikkat çekici bir kültürel gelişim sergilemiştir. Söz konusu kültürel gelişimin daha detaylı bir şekilde kavranabilmesi amacıyla ovada 2016-2022 yılları arasında arkeolojik yüzey araştırmaları yürütülmüştür. Bu araştırmaların ilk etabını Karaman Ovası’nın kuzeyinde, Karadağ’ın eteklerinde yer alan Eminler Höyük’te gerçekleştirilen yoğun yüzey araştırmaları oluşturmuştur. Eminler Höyük’te 2016-2019 yılları arasında gerçekleştirilen araştırmalar, höyüğün Erken Tunç Çağı’ndan başlayarak Demir Çağı sonuna kadar kesintisiz bir şekilde iskân edildiğini ortaya koymuştur. Bölgenin anahtar yerleşimlerinden biri olan Eminler Höyük, MÖ II. binyılın farklı evrelerine tarihlenen arkeolojik tabakalar barındırmasıyla dikkati çekmiştir. Bu çalışmada öncelikle Karaman Ovası genel özellikleriyle tanımlanmış ve Eminler Höyük yüzey araştırmaları hakkında bilgi verilmiştir. Çalışmanın devamında yüzey araştırmalarından elde edilen çanak çömleklere ilişkin veriler ana hatlarıyla değerlendirilmiştir. Çalışmanın son bölümünde, Karaman Ovası’nda tespit edilen MÖ II. binyıl yerleşimleri kısaca değerlendirilmiş ve Eminler Höyük’ün söz konusu yerleşimler içindeki konumu tartışılmıştır.
  • Öğe
    Karamanlı Âşık Güldiken’in eğitim anlayışı ve şiirlerinde işlediği eğitim unsurları
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Çetinkol, Mehmet; Çetinkol, Mustafa
    Âşıklar, kökleri bilinmez dönemlere kadar uzanan bir geleneğin günümüzdeki temsilcileridir. İçinde yetiştiği ve yaşadığı halkının duygularını, hayallerini, düşüncelerini yansıtan bir ayna olan bu şairler; farklı isim ve sıfatların yanında zaman zaman “halk ozanı, halk âşığı” gibi isimlerle de anılmıştır. Onlar toplumun sözcülüğünü üstlenmiş ve insanlara kılavuz olmuşlardır. Hayattaki önemli kavramlardan biri olan “eğitim”, âşıkların şiirlerinde de zaman zaman işlenmiştir. Çünkü eğitim ve edebiyat/şiir ilişkisi oldukça kuvvetlidir ve âşıkların toplumsal işlevlerinin içinde “eğitim” de yer almaktadır. Geçmişten günümüze açıkça görülmüştür ki âşıkların; toplumun aksayan yönlerine temas edip bireyleri uyarma, şiirleriyle toplumu ve bireyi doğru yola sevk etme ve halkına güzel olanı gösterip onlara örnek olma gibi hasletleri de vardır. Bu yüzden birçok âşık; eğitime, okumaya, bilgiye önem vermiş ve şiirlerinde bu temaları işlemiştir. Eğitimle ilgili hususları şiirlerine taşıyanlardan biri de günümüz âşıklarından “Karamanlı Âşık Güldiken”dir. Güldiken; birçok şiirinde okulun, ilmin, kitabın, öğretmenin, öğrencinin, çalışkanlığın önemini dile getirerek idealize ettiği eğitim anlayışını sergilemiş hatta âşık, eğitim unsurlarına bazı şiirlerinde detaylı olarak (ders, kırık notlar, okul kaydı, veli toplantısı vb.) yer vermiştir. Güldiken; insanlığın geleceğini, okumada ve eğitimde görmüştür. Bu çalışmada, Karamanlı Âşık Güldiken’in eğitim anlayışı ve şiirlerinde işlediği eğitim unsurları ortaya konmuştur. Çalışmada nitel yöntemler izlenmiş; literatür tarama, içerik analizi/metin tahlili ve görüşme yöntemleri kullanılmıştır. Çalışmanın amacı; Âşık Güldiken’in eğitim anlayışını ve şiirlerindeki eğitim unsurlarını tespit ederek eğitim bağlamında topluma doğru örnekler, öneriler sunmak ve bu konuda bir farkındalık oluşturmaktır.
  • Öğe
    Üyeleri formel bir evrensellik içinde bağımsız bireylerden oluşan topluluk: Sivil toplum (Bürgerlıche Gesellschaft)
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Tekingündüz Ergün, Dilan
    Bürgerliche Gesellschaft, ya da Tükçe’deki kullanımı ile Burjuva- Sivil Toplum terimi çoğunlukla 18. Yüzyılın sonu ve 19. Yüzyılın başlangıcı olan dönemde sanayileşmeyle birlikte ortaya çıkan ve ekonomik ilişkilerle belirlenen Avrupa’daki sosyal oluşumu ifade etmektedir. Hegel’in hukuk felsefesinde sivil toplum, aile ile insan topluluklarının en yüksek gelişme düzeyi olarak belirlediği devlet arasında konumlandırılmaktadır. Bu yönüyle Bürgerliche Gesellschaft kavramının kullanımının Hegel’de özel bir karşılığı olduğundan söz edebiliriz. Benzer şekilde Marx metinlerinde, özellikle Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi’nde burjuva-sivil toplumun bu özel kullanımına doğrudan yer vermektedir. Ancak Marx için söz konusu sivil toplum özgür ve özerk öznelerin oluşturduğu sosyal bir topluluk olarak görülmek yerine burjuvazinin egemen olduğu ve kapitalist üretim tarzına dayalı ekonomik ilişkilerle belirlenmiş toplum biçimini temsil etmektedir. Bizler bu çalışmada öncelikle Hegel’in burjuva- sivil topluma dair belirlenimlerine yer vereceğiz. Sonrasında ise Marx’ın, Hegel’in Hukuk Felsefesi ve daha sonra kaleme aldığı “Hegel’in Hukuk Felsefesine Katkı. Giriş” metinleri aracılığıyla Hegelci burjuva-sivil topluma yönelik eleştirilerine odaklanacağız.
  • Öğe
    Nüfus defterlerine göre XIX. yüzyılın ortalarında Kurucaova’nın sosyo-ekonomik yapısı
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Muşmal, Hüseyin; Parlar Polat, Zeynep
    XIX. yüzyılın ortalarında Konya Vilayeti Yenişar kazasına bağlı olan Kurucaova köyünün sosyo-ekonomik yapısını incelemek amacıyla yapılan bu çalışmada 1835, 1838 ve 1840 yıllarına ait nüfus defterlerinden hareketle bazı değerlendirme ve mukayeseler yapılmıştır. İlgili yıllara ait söz konusu üç defterin incelenmesi neticesinde Kurucaova’da yaşayan erkek nüfus, şahısların adı, baba adı, eşkâlleri, yaşları, meslekleri, engel ve askerlik durumları hakkında bazı bilgilere ulaşılmıştır. Çalışmada XIX. yüzyılın ortalarında Beyşehir Sancağı Yenişar kazasına bağlı Kurucaova köyünün nüfusunun yaklaşık 700 kadar olduğu tespit edilmiştir. İncelenen yıllarda 26,03’lük yaş ortalamasının yaklaşık %62’sini çocukların ve gençlerin oluşturduğu genç ve dinamik bir nüfusa sahip olan yerleşimde çekirdek aile yapısının hâkim olduğu görülmektedir. Kurucaova köyünde baskın tipolojinin orta boylu, kara ve kumral sakallı olduğu söylenebilir. İncelenen nüfus defterlerinde en çok kullanılan isim Mehmed ve Hüseyin olmuştur. Bu dönemlerde yaşanılan coğrafyanın etkisiyle Kurucaova halkının geçim kaynağının %98 oranında ziraat ve hayvancılığa dayalı olduğu görülürken, %2’lik kesim kethüda, imam ve muhtar gibi mesleklerle iştigal etmektedir.
  • Öğe
    Kaşıkçı Ali Rıza Efendi'nin Kaside-i Münferice'ye tahmisi
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Ak, Murat; Cengiz, Rale Zehra
    Öz Kasîde-i Münferice, 433/1041 yılında Tunus’ta doğmuş şair, nahiv alimi ve fakih İbnü’n-Nahvî tarafından telif edilen Allah’a teslimiyeti ve bağlılığı anlatan, insana çektiği sıkıntıların ardından ferahlığın geleceğini öğütleyen bir man-zumedir. Bahsini ettiği konuların çekiciliği ve ortaya çıkış hikayesiyle dindar ve sufî çevrelerce benimsenen Kasîde-i Münferice, İslâm coğrafyalarında fazlasıyla beğenilmiş ve rağbet görmüştür. Dua mecmualarına giren manzume zaman-la acılarından ve sıkıntılarından kurtulmaya çalışan insanlar tarafından bir vird gibi okunmuştur. Birçok tercümesi ve şerhi bulunan kaside üzerine İslâm edebiyatlarında müstakil bir literatür ortaya çıkmış, tahmîs, tesbiʿ, taştîr, taklîd, muʿâraza ve tazmîn gibi nazım türleriyle üzerine çokça eser kaleme alınmıştır. Kasîde-i Münferice üzerine telif edilen Türkçe eserlerden biri de XIX. ve XX. yüzyıllarda Konya’da yaşamış Kaşıkçı Ali Rıza Efendi tarafından esere yapılan tahmistir. Ahlâk, itikad, tasavvuf, aşk, sosyal ve dinî konularda manzum ve mensur eserler telif eden Kaşıkçı Ali Rıza Efendi, son devir Osmanlı din alimi ve şairlerinden olup, Nakşî-Halidî tasavvuf çizgisinin temsilcilerindendir. Kaşıkçı Ali Rıza Efendi şiirlerinde Rızâî ve Rızâ mahlasını kullanmıştır. Kaşıkçı Ali Rıza Efendi ve Kasîde-i Münferice Tahmisi’nin konu edildiği bu makalede, önce Kaside-i Münferice üzerine telif edilen literatür ve bu literatür hakkında yapılan akade-mik çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Ardından Kaşıkçı Ali Rıza Efendi’nin hayatı ve eserleri aktarılmış, son olarak da Kasîde-i Münferice Tahmîs’i neşredilmiştir.
  • Öğe
    Vladimir Propp’un masal çözümleme metodu bağlamında “Sarı Öküz” masalı üzerine bir inceleme
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Özer, Vahdi
    Folklor araştırmaları içerisinde anonim halk edebiyatı ürünlerinden olan masallar önemli bir yer tutar. Masallar, evrensel ürünler olmakla birlikte her milletin kendi kültürü içerisinde duygu, düşünce ve hislerini de barındıran ürünlerdir. Bu bağlamda masallar bir milletin yaşayışını, karakterini, ahlakını, zekâsını, sosyokültürel yapısını, kendine has özelliklerini en güzel şekilde ortaya koyar. Masal anası tarafından anlatılan masallar yer, kişi ve zaman bakımından belirsizdir. Olağanüstü ögeleri içerisinde barındırır. İnandırıcılık özellikleri yoktur. Masallar üzerine farklı inceleme yöntemleri geliştirilmiştir. Metin merkezli halk bilimi kuramlarından, tarihi-coğrafi fin yöntemi, Claude Lévi-Strauss’un yapısal çözümleme kuramı ve kahramanın biyografisinin yapısal olarak çözümleme gibi yöntemler vardır. Biz de Karaman bölgesinden derlenen “Sarı Öküz” masalını Vladimir Propp’un “Masalın Biçimbilimi” adlı kitabında anlattığı biçimbilimsel bakış biçimi sınırları içerisinde incelenecektir. Propp yöntemiyle ilgili olarak; masal içerisinde değişen kişi, olay ve tiplere karşın olay akışı içerisindeki işlevlerin devamlı bulunduğunu ifade eder. Çalışmada ilk olarak giriş kısmında masal türünün genel özelliklerinden bahsedilecek. Daha sonra Vladimir Propp’un kuramından ve olağanüstü masalların özellikleri ifade edilecek. Son bölümde ise “Sarı Öküz” masalının Vladimir Propp metoduna uygun bir yapıda olduğu belirlenerek masalın yapısal çözümlemesi işlevlerine göre şematik olarak ifade edilecektir.
  • Öğe
    Gelibolulu Sürûrî Dîvânı’nda tipler
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Yıldırım, Oğuz
    Klâsik Türk şiiri; kaynak, materyal ve içerik açısından zengin bir edebiyatın ürünüdür. Bu ürünleri içerisinde barındıran şiir geleneği içerisinde özellikle de dîvânlarda yer alan şahıs kadrosu, asırların süzgecinden geçerek klişeleşmiş belirli tiplerden ibarettir. Tip, gerçek hayatta var olan kişilerin idealleştirilmiş yönleriyle kurgulanmış sembolleridir. Ayrıca tipler, toplumun süregelen yaşantısı içinde kendini gösteren belirgin davranışları temsil eder. Tipler kendi içinde tahayyüli/ tasavvuri ve temsili tipler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bahsi geçen tahayyüli/tasavvuri tipler: ‘ârif, âşık, bende, gedâ, dervîş, Ferhâd, Şîrîn, kâmil, Leylâ, Mecnûn, mürşîd, rind, sâkî, cânân, sûfî, ağyar, râkîb, zâhid olarak tanımlanmaktadır. Temsili tipler ise: bülbül, gül, şem’, pervâne olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir metni doğru anlayabilmek ve içerisindeki hazineyi tespit edip sunmak araştırmacıların en önemli görevlerinden biridir. Bu bağlamda klâsik Türk şiirinin günümüze katkı sağlamak için literatür çalışmasını oluşturabilmek adına gün yüzüne çıkmayı bekleyen birçok mazmun ve remizi bulunmaktadır. Bu literatür çalışmasının içerisinde yer alacak mazmunların ve remizlerin araştırılmasının yanında edebî bir metni oluşturmada başvurulan yapı taşlarından biri olan tip ve kişilik bahsinin irdelenmesi, o metne hâkim olmayı daha kolay hale getirecek ve literatür çalışmasını daha sağlam bir zemine oturtacaktır. Çalışmamızda 16. yüzyıl şairlerinden Gelibolulu Sürûrî’nin Dîvânı’nda yer alan tipler tespit edilmiştir. Çalışmada yer alan tipler hakkında genel bilgiler sunulmuş ve eser içerisinde yer alan tiplerin beyitlerdeki özellikleri sunulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Arşiv belgelerine göre XIX. yüzyılda Maraş Sancağı’nda sürgün olayları
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Kantar, Yeliz
    Osmanlı Hukuku içerisinde başvurulan cezalardan birisi olan sürgün ağır suçlara verilen idam ya da hapis gibi cezalara nispeten daha hafif bir müeyyide olmakla birlikte suçun engellenmesi açısından mühim bir önlemdir. Problemli kişi ve grupların kontrollü olarak suç mahallerinden uzaklaştırılmasını içeren sürgün, suça iştirakin en asgari düzeye indirilebilmesini hedeflerken devleti kısmen de olsa rahatlatmıştır. Toplumsal yapı içerisindeki bazı özellikli grupların karşılaşabileceği gibi herhangi bir vatandaşın da suçuna istinaden karşılaşacağı sürgün, mazlumun korunması ve zalimin cezalandırılması açısından adaleti temin etmeyi hedeflemektedir. Bununla beraber sürgün cezası alan bilhassa devlet personelinin görev ihlallerinin engellenmesi sağlanırken, zorunlu yer değiştirmeleri ile kurumsal yozlaşmanın önüne geçilmeye çalışılmıştır. Toplu olarak yapılan sürgünler ise sorunlu kitlelerin ikametlerinin değiştirilmesi yolu ile bazen genel asayişin temini, bazen iskân siyasetinin bir gereği, bazen de göçebe aşiretlerin tarım faaliyetine dahil edilmesi suretiyle tahrir defterlerine kaydını sağlamak gibi sonuçlar yaratmıştır. Halep Vilayetine bağlı Maraş Sancağı özelinde irdelenen sürgün cezalarının ayrıntılarına yer verilen bu çalışmada, arşiv belgelerinin desteği ile genişletilmeye çalışılan bilgiler ışığında sürgünün Osmanlı Devleti’ndeki işleyişi tetkik edilmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Handan ve Uyanış romanlarında idealize edilen kadın kimliklerinin ortak semboller üzerinden karşılaştırılması
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Taş, Mehmet Recep
    Amerikan ve Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından Kate Chopin ve Halide Edip Adıvar, Uyanış (1899) ve Handan (1912) adlı yapıtlarını modernizmin yeni yeni ortaya çıkmaya başladığı bir dönemde, fakat farklı coğrafya ve kültürlerde kaleme almışlardır. Genel olarak her iki yazar da kadın haklarını savunan, kadınların erkek egemen toplumlarda baskı altında bir yaşama mahkum olduklarını dile getiren yazarlar olarak tanınmaktadırlar. Romanların yazıldığı dönem aynı zamanda birinci dalga feminist söylemlerin revaçta olduğu bir döneme denk gelmektedir. Dönemin sosyal ve kültürel kodlarını ve toplum yapısının kadına bakış açısının nasıl olduğunu yansıtan romanlar, genellikle kadın haklarını vurgulayan ve savunan romanlar olarak değerlendirilmektedirler. Her iki romanın da ana karakterleri, o dönemde yerleşik ataerkil erkek egemen yapı ile mücadele etmekte, bu nedenle ruhsal olarak yıpranmakta ve bu baskılardan kurtulmak için ‘deniz’e sığınmaktadırlar. Bu bağlamda, hem yazarların hayat tecrübeleri, hem de kahramanların erkek egemen topluma karşı gösterdikleri davranış ve tepkilerden yola çıkan bu makale, farklı coğrafyalara ve kültürlere mensup iki kadın kahramanı ‘Deniz’ imgesi üzerinden karşılaştırıp aralarındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koymayı amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Lauro Olmo’nun “Sardalya Göğsü” adlı eserine feminist bir bakış
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2022) Karaçay, Figen
    Bu çalışmada İspanyol dramaturg Lauro Olmo’nun kadın karakterleri ön plana çıkaran ve Türkçeye Sardalya Göğsü olarak çevirebileceğimiz, İspanyolca ismi La pechuga de la sardina olan tiyatro eseri feminist eleştiri kuramları ışığında incelenecektir. Bu amaçla ilk olarak feminist kuramlar ele alınacak daha sonra psikanalizin bu kuramlar üzerindeki etkileri incelenerek konuya açıklık getirilmeye çalışılacaktır. Eserin yazıldığı dönemde var olan toplumsal, dinsel baskıların ve kadın cinselliğinin baskı altında tutulmasının kadınları dolayısıyla erkekleri nasıl etkilediği analiz edilecektir. Oyun yazarı bir yandan Franco dönemi İspanya’sı Din-ideolojisinin kadınlara yönelik baskısını ve bunun sonuçlarını aynı pansiyonda kalan altı kadın karakter üzerinden anlatır. Öte yandan pansiyonu çevreleyen ortam ve erkek karakterler ataerkil sistemi tanımlamak için sembolik olarak temsil edilirler. Son olarak yazar, yaşamlarında farklı önemli kararlar veren iki kadını betimleyerek kadın mücadelesinin ve dayanışmasının özgürlük için ne kadar gerekli olduğunun altını çizer. Bu iki kadın karakter aracılığıyla mevcut baskıcı düzenden çıkış arayan kadının başkalarına güvenerek çözüm aramak yerine kendi ayakları üzerinde durabilmesinin önemini dile getirir. Olmo, 20. yüzyıl İspanya'sının kadınlara uyguladığı baskı ve bunun toplumsal etkileriyle ilgilenen en önemli oyun yazarlarından biridir. Oyundaki örnekler aracılığıyla o dönemdeki sansürün yazarı metafor kullanımına zorunlu bırakması ve bu metaforlar ile neleri ifade etmeye çalıştığı konusuna ışık tutularak bu yolla çalışmanın ilgili alana katkı getirmesi hedeflenmektedir.