İslami İlimler Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Seyfettin Özege Koleksiyonu’nun önemi(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2024) Tosun, Mustafa SelmanKütüphane koleksiyonları araştırmacıların ilk uğrak yerlerinden biridir. Koleksiyonların değeri ise çeşitli unsurların bir araya gelmesiyle değerlendirilir. Bir kütüphane koleksiyonu, araştırmacının ilgilendiği hususla ne kadar ilişkili ise o koleksiyon o kadar değerlidir. Seyfettin Özege Koleksiyonu da Osmanlı ve genç Cumhuriyetini (1923-1930) araştırma konusu olarak belirleyen için vazgeçilmez bir kaynaktır. Bu koleksiyonun temel özelliği ise ilgili dönemin tüm ilmî alanlarıyla alakalı kitapları, belgeleri ve evrakları barındırıyor olmasıdır. Bu teknik notun temel amacı, Özege Koleksiyonuna dikkat çekerek bu koleksiyonu sosyal ve beşerî bilimler araştırmacılarına, uygulamalı bilimler ve sayısal bilimler araştırmacılarına tanıtmaktır.Öğe Kitab-ı Mukaddes’in Protestanlık öncesi Almanca çevirilerine bir bakış(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2023) Çinpolat, SalihKatolik Hristiyanlıkta Kitab-ı Mukaddes’in Latince çevirisi (Vulgata) esas metin kabul edilirken, Protestanlıkta Latincenin kutsallığına karşı çıkılmış, Hristiyan kutsal kitabının farklı dillere çevrilerek mesajının tüm dünyaya ulaştırılmasına önem verilmiştir. Martin Luther, Kitab-ı Mukaddes’in otoritesine vurgu yapmış (Sola Scriptura) ve onu Almancaya çevirmiştir. Böylece Kitab-ı Mukaddes çevirileri Protestanlıkla özdeşleştirilmiş ve çeviri işleminin öncüsü olarak da Martin Luther ön plana çıkarılmıştır. Ancak Protestanlıktan önce de Kitab-ı Mukaddes’in Avrupa’da İtalyanca, Almanca, Flemenkçe ve Fransızca çevirileri yapılmış, Roma Katolik Kilisesi de bu çevirilerle ilgili bir yaptırım uygulamamıştır. Bu araştırmada henüz Protestanlık ortaya çıkmadan önceki yıllarda yapılan ve matbu olarak basılan Kitab-ı Mukaddes’in Almanca çevirilerinden on dört tanesi hakkında bilgi verilmiştir. Bu çeviriler basılan matbaanın sahibine nispet edilerek adlandırılmıştır. Johannes Mentelin, Heinrich Eggestein, Jodocus Pflanzmann, Günther Zainer, Johann Sensenschmidt-Andreas Frisner tarafından basılan ilk beş çeviride eser üzerinde basım yeri ve tarihi belirtilmemiştir. Çevirilerde kullanılan kelimeler, kağıt özellikleri ve gravürler üzerinde yapılan incelemelerden yola çıkılarak söz konusu beş çevirinin 1464-1476 yılları arasında yayımlandığı kabul edilmiştir. İl iki çevirinin Strassburg’da, üçüncü ve dördüncü çevirilerin Augsburg’da, beşinci çevirinin ise Nürnberg’de basıldığı değerlendirilmektedir. Daha sonraki yıllarda yayımlanan çevirilerin ise matbaa sahibi, basım yeri ve yılına ait bilgiler şöyledir: Günther Zainer (Augsburg, 1477), Anton Sorg (Augsburg 1477, 1480), Anton Koberger (Nürnberg, 1483), Johann Reinharfd de Grüninger (Strassburg, 1485), Johann Schönsperger (Augsburg, 1487, 1490), Hans Otmar (Augsburg, 1507), Silvan Otmar (Augsburg, 1518). Buna göre henüz Protestan hareket ortaya çıkmadan ve Martin Luther Kitab-ı Mukaddes’i Almancaya çevirmeden önce Kitab-ı Mukaddes’in Almanca çevirileri yapılmış ve yayımlanmıştır. Martin Luther’in Kitab-ı Mukaddes’i Grekçe kaynaklardan Almancaya çevirmesi, halkın anlayacağı kelimeler kullanmaya özen göstermesi, Protestanların da tarihi süreçte Kitab-ı Mukaddes’i farklı dillere çevirmek için gösterdikleri çabalar önemlidir. Ancak Hristiyan kutsal kitabının Latince dışındaki dillere (özellikle Almancaya) yapılan çevirilerinin Protestanlık ve Martin Luther’den önce de var olduğu bilinmelidir.Öğe Katolik ve protestan kiliselerinde oruç: Karşılaştırmalı bir bakış(2023) Fortacı, TalhaOruç genel itibariyle, belirli bir zaman diliminde perhiz yapma, yeme, içme ya da belirli yiyecekleri yememe, konuşmama, cinsel ilişkiden uzak durma, ağız ve kulak gibi organları yalandan ve kötü sözden koruma gibi şekillerle icra edilen bir ibadet olarak tanımlanır. İçerik ve uygulama bakımından farklılıklar olsa da hemen her dini gelenekte oruç ritüelinin varlığı bir hakikattir. Hristiyanlık özelinde bakıldığında da oruç ritüelinin kendine has bir yeri olduğu görülür. İsa Mesih’in oruç tutmuş olmasına Yeni Ahit’te atıfların olması orucun Hristiyanlık için de önemli bir ibadet olduğunun göstergesidir. İsa Mesih’in Musa şeriatine ilave olarak tayin ettiği belirli bir oruç vakti veya tarzı olmamakla beraber ilk Hristiyanlar özellikle çarşamba ve cuma günleri oruç tutmuş, senenin muayyen zamanlarında genelde et ve süt mamullerini tüketmemeyi tercih etmişlerdir. Oruç, İsa’nın yaşamında ve erken dönem kilise uygulamalarında merkezi öneme sahip olmasa da varlığı kesindir ve günümüze değin süregelen bir ritüel olması bakımından incelemeye değerdir. Bu makale, Hristiyanlığın üç önemli mezhebinden ikisi olan Katolik ve Protestan kiliselerinde oruç ibadeti hakkındaki anlayış ve uygulama farklılıklarına odaklanmaktadır. Bahsi geçen kiliselerin oruç ibadetine yaklaşımları incelenerek aralarındaki benzerlikler ve farklılıklar tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda, makalede öncelikle Hristiyanlıkta orucun tarihsel geçmişine göz atılacak, akabinde Katolik ve Protestan kiliselerinin oruç ibadetini nasıl kabul ettikleri incelenecektir. Çalışmanın amacı, mukayeseli bir yöntem belirlemek suretiyle bahsi geçen kiliseler arasındaki oruç ibadetine yönelik söz konusu farklılıkların sebeplerini tespit etmektir.Öğe Michael Servetus’u bir Ariusçu olarak tanımlamanın imkânı üzerine(2023) Fortacı, TalhaÜniteryanizm’in kurucusu kabul edilen İspanyol hekim Michael Servetus Hristiyanlık tarihinde teslis karşıtı görüşleriyle ön plana çıkmıştır. Birçok eserinde teslis eleştirisi yapan Servetus, Hristiyanlığın teslis yanlısı ana akım teolojik çizgisinden ayrıldığı gerekçesiyle önce “sapkın” ilan edilmiş, ardından da 1553 yılında Calvin’in yönlendirmeleri neticesinde Cenevre şehir merkezinde yakılarak öldürülmüştür. Servetus’un görüşlerine yakından bakıldığında onun teslis karşıtı düşüncelerini Kitab-ı Mukaddes’e dayandırdığı görülmektedir. Bununla birlikte iddialarını ispatlamak için yer yer antik Yunan filozoflarına, erken dönem kilise babalarına, Yahudi ve İslam literatürüne referans yaptığı dikkatleri çekmiştir. Michael Servetus, çoğu Hıristiyan topluluğunun kabul ettiği geleneksel teslis doktrininin çok tanrılığa eşdeğer olduğu kanaatindedir. Bununla birlikte, o, geleneksel teslis doktrinini reddetmesine rağmen kendisinin tanımlamış olduğu başka bir Hristiyanlık anlayışına inanmıştır. O “Oğul”un aynı anda tam olarak hem tanrı hem de beşer olan bir doğasının olduğuna, “Baba”dan bağımsız bir ulûhiyet barındıran bir varlık olmadığına, bilakis Oğulun ebedi Kelamın (Logos) ebedi olmayan “Beşer İsa” ile birliğinden ibaret olduğuna inanmıştır ve Mesih’in doğasını “karışım” (Tanrı-beşer kombinasyonu) olarak tanımlamıştır. Servetus Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’u ulûhiyette içkin olan “şahıslar” ya da “varlıklar/özler” olarak değil, Tanrının eylem/tezahür biçimleri olarak tasavvur etmiştir. Hristiyanlık tarihinde, tevhit ilkesine halel getirdiği düşüncesiyle teslis öğretisini reddeden teologlar ve gruplar her zaman var olmuştur. Antikçağ ve Geç Antikçağ özelinde bakılırsa, Ebionitler, Dinamik Monarşiyanistler veya Ariusçular bu bakımdan örnek gösterilebilir. 16. yüzyılda yaşamış İspanyol hekim ve teolog Michael Servetus da bu bağlamda önem taşıyan bir isimdir. Michael Servetus (1509-1553), Hristiyanlığın en temel dogması teslisi reddeden bir Hristiyan’dır. Hristiyanlık tarihine bakıldığında teslis anlayışını benimsememiş tek Hristiyan o değildir fakat onu önemli kılan husus hem tıp alanında önemli çalışmaları ve katkıları olan biri olması hem de sahip olduğu teolojik görüşlerle ilgili ciddi eserlerin günümüze ulaşmış olmasıdır. Hristiyan dünyada Servetus’un teslis karşıtı fikirlerini Arius ile kökleştiren yaklaşımlar daima var olmuştur. Bilindiği gibi Arius, IV. yüzyılda yaşamıştır ve onun Tanrı-Mesih ilişkisini açıklarken öne sürdüğü düşünceler o zamanlar büyük tartışmalara yol açmıştır. Ne var ki, Servetus’u Arius’un bir takipçisi olarak kabul etmek pek mümkün görünmemektedir. Nitekim Arius’un teolojik görüşleri incelendiğinde Servetus ile aralarında çok bariz farkların olduğu görülmektedir. Bu makalenin cevaplamak istediği en önemli soru Servetus’un bir Ariusçu olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğidir. Arius’un görüşleriyle Servetus’un görüşlerinin uyuşup uyuşmadığı, aralarında hangi ölçüde paralellik olduğu veyahut ne ölçüde farklılıklardan bahsedilebileceği soruları da ayrıca önemlidir. İlgili soruların cevabını bulmak için öncelikle Arius ve Servetus’un yaptıkları kristolojik açıklamaların muhtevalarına hâkim olmak durumundayız. Dolayısıyla bu makale, Arius ve Servetus’un görüşlerini mukayese ederek aralarında bir bağlantı olup olmadığını ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Gerek ülkemiz gerekse batı literatürü tarandığında konuyla ilgili müstakil bir çalışmanın olmadığı görülmüştür. Bu vesileyle makale, literatürdeki boşluğa bir katkı çabası taşımaktadır.Öğe Kur’an kursu öğreticilerine göre uzaktan hafızlık eğitimi(Yediveren Kitap, 2022) Başkonak, MustafaHz. Peygamber (s.a.v), yaşanabilecek her türlü ihtimal ve tereddüdü göz önünde bulundurarak hıfz ve kitabet konusunda ashabına örneklik teşkil etmiştir. Hz. Peygamber’in vahiy esnasında yaşadıkları ile ayetleri kavrama ve ezberleme şekli, Kur’an’ın ezberlenmesinde atılan ilk adım olarak sayılmıştır. Hıfzı vehbî olan Hz. Peygamber ile ashabının hıfzının aynı olmadığı unutulmamalıdır. Bu açıdan günümüzdeki şekliyle hafızlık kurumunun başlangıcı olarak ashabın hıfzetme konusundaki gayretinin esas alınmasının daha isabetli olacağı düşünülmektedir. Hıfz sürecinin kolay olmadığı, hıfzetmenin sabır ve dayanıklılık istediği, ağır bir sorumluluğun üstlenilmesi gerektiği ve hıfzetmek kadar korunmasının da büyük önem arz ettiğinin bilinmesine rağmen ashab, hıfz geleneğini daha da ilerilere taşımıştır. Asr-ı saadetten sonra eğitim-öğretim faaliyetlerinde meydana gelen gelişmeler zamanla sistematik bir hâl almış ve hıfz ile ilgilenen kişiler için bir dönüm noktası olmuştur. “Dâru’lkur’an”, “Dâru’lhuffaz” ve “Dâru’lkurrâ” gibi isimlerle anılan hafızlık kurumları, fonksiyonları açısından İslam tarihi içerisinde önemli bir yere sahip olmuşlardır. Dini eğitimden din eğitimine doğru meydana gelen değişim, Kur’an kursları ve hafızlık eğitimi ile buna bağlı kurumları da doğrudan veya dolaylı olarak etkilemiştir. Ülkemizde hafızlık eğitimi yaklaşık 1700 Kur’an kursu ile 2014 yılından itibaren (Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi kapsamında) 189 Hafız İmam Hatip Ortaokulunda devam etmektedir. Türkiye’de 11 Mart 2020 tarihinde görülen ilk korona vakasının ardından 30 Mart 2020 tarihi itibariyle Hafızlık kurslarında eğitim, uzaktan eğitim yoluyla dijital uygulamalar üzerinden başlamış ve 5 Temmuz 2021 tarihine kadar pandeminin seyrine göre uzaktan veya yüz yüze olarak dönüşümlü olarak devam etmiştir. Örgün eğitimle birlikte hafızlık projesinin uygulandığı Hafız İmam Hatip Ortaokulları ile Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur’an kurslarında hafızlık eğitimi veren Kur’an kursu öğreticilerinin, Covid-19 pandemisi sürecinde uzaktan hafızlık eğitimi hakkındaki görüşleri ve karşılaştıkları problemleri belirlemeyi amaçlayan bu araştırma, örnek olay tarama modelinin kullanıldığı nicel bir araştırmadır. Veri toplama aracı olarak, uzaktan eğitim ile yüz yüze eğitimin karşılaştırılması ile yaşanan problemler ve çözüm önerilerini belirlemeye yönelik açık ve kapalı uçlu soruları içeren anket kullanılmıştır. Anket, 2020-2021 öğretim yılı bahar yarıyılında Konya il ve ilçelerinde uzaktan hafızlık eğitimi veren Kur’an kursu öğreticileri evreninde Kolay Örnekleme yöntemiyle belirlenmiş 184 Kur’an kursu öğreticisine uygulanmıştır. Covid-19 nedeniyle anket formları Konya İl Müftülüğü tarafından öğreticilere Whatsapp grupları aracılığı ile gönderilmiştir. Anketin uygulandığı Google Forms uygulaması ile elde edilen verilerin istatistiksel analizi yapılmıştır. Araştırma verilerinden elde edilen bazı sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür: Araştırmaya katılan Kur’an kursu öğreticilerinin tamamına yakını yüz yüze eğitimde öğrencilerin ezberlerini daha kolay ve sağlam bir şekilde yaptığını ve derslerini hazırlama konusunda daha istekli olduğunu söylemiştir. Öğreticilerin yaklaşık %85’i uzaktan hafızlık eğitiminde öğrencilerin ezberlerini görüntülü görüşme ile aldıklarını belirtmişlerdir. Uzaktan hafızlık eğitiminde ezber yapmaya engel olan nedenleri altı başlıkta toplayan öğreticilerden 142’si gerek Kur’an okuma seviyesinden gerekse yoğunluklarından dolayı evde ezberlerini dinlettirebilecek kişi yetersizliğinden bahsetmiştir. Sürecin herkes için olduğu kadar öğrenciler için de meşakkatli geçmesi, derslerden geri kalmama ve başarma arzusu, hocanın farkına varamayabileceği düşüncesi vb. sebeplerle bazı öğrenciler bazen ailelerinden de yardım alarak Kur’an ya da diğer materyallere bakarak ezberlerini vermişlerdir. Araştırmaya katılan öğreticiler uzaktan hafızlık eğitiminde yaşanan en önemli problemin disiplin sağlama olduğunu beyan etmişlerdir. Öğreticiler ayrıca çocuklarının sorumluluklarını büyük oranda üzerlerine alan/almak zorunda kalan velilerin ilgisiz davrandığını ve çocukların da bazen umursamaz tavırlar içerisinde olduğunu söylemişlerdir. Uzaktan hafızlık eğitimi sürecinde yaşanan aksaklıkların azaltılabilmesi ve tekrar yaşanmaması için farklı türdeki Kur’an kurslarında etkin şekilde kullanılabilecek çevrimiçi eğitim portalının oluşturulmasının; maddi/fiziki yetersizlikleri olan öğrenciler göz önünde bulundurularak teknolojik araç-gereç ve internet kotasında destek sağlanmasının; Kur’an kurslarında görev yapan idarecilere ve öğreticilere “Kriz Yönetimi, Etkili İletişim, Teknoloji Kullanımı, Öğretim İlke ve Yöntemleri, Uzaktan Hafızlık Eğitimi” gibi seminerler verilmesinin; Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan Rehberlik ve Psikolojik Danışman sayısının artırılmasının; eğitim ve tecrübesi olan yardımcı öğreticilerin istihdam edilmesinin önemli olduğu değerlendirilmiştir.Öğe Halk kültüründe Yunus Emre ve deyişlerinin etkisi üzerine bir araştırma: Karaman örneği(2022) Özdemir, MustafaAnadolu’da, İslam’ın sade ve dolaysız şekilde anlaşılıp yaşanmasında halkın arasında yaşamış olan birçok eren, evliya ve dervişe ait örnekliklerin büyük etkisi olmuştur. Sahip olduğu tarihi ve kadim kültürü ile birçok irfan ehli, derviş ve mutasavvıfa ev sahipliği yapmış olan Karaman, bu sayede sevgi, hoşgörü, sabır, kanaat gibi pek çok dini ve kültürel değeri de geniş ölçüde toplumsallığına katabilmiştir. Yunus Emre’nin Karamanlı kimliğiyle ilgili husus, şehir halkının sahip olduğu dini, ahlaki ve kültürel birikimlerinin de Yunus eksenli oluşmasında etkili olmuştur. Birey ve toplumların sahip olduğu bu tür birikimlerin, yaşanan toplumsal değişimlerden hangi yönde ve nasıl etkilendiği konusu, birçok araştırmanın yapılmasını gerekli kılmaktadır. Araştırmada Yunus Emre ve deyişlerinin halk kültüründeki etki ve yansımalarının mevcut durumlarını analiz etmeye çalışan mülakat verileri, çeşitli araştırmalar ışığında değerlendirilmeye çalışılmıştır. Araştırmanın yöntemi nitel olmakla birlikte gerekli görülen yerlerde nicel verilerden de istifade edilmiştir. Farklı demografik özelliklere sahip kişilerle yapılan görüşmelerde Yunus Emre’nin kuşaklar arası tanınırlığı hakkında bilgi edinmeye çalışılırken; şehirlerde yaşanan sosyal değişim ve dönüşümün halkın sahip olduğu Yunus Emre kültür ve birikimine ne derece etkide bulunduğu da ölçülmeye çalışılmıştır.Öğe The trinity in the theology of michael servetus(2022) Fortacı, TalhaThe Trinity (taslīs in Arabic), which constitutes the most fundamental dogma of Christianity, expresses a triune conception of God represented as Father, Son, and Holy Spirit. In its current form, the Trinity has been made the official belief basis of Christianity following the decisions taken in the councils, which occupy a significant place in the history of Christianity. In the most general terms, Trinity is the belief that each of these three entities, Father, Son, and Holy Spirit, is God and that there is no superiority or difference between them in divinity. Acceptance of the Trinity is necessary for becoming a Christian. Nevertheless, it is well-known that in the history of Christianity, some individuals and groups rejected the Trinity despite identifying themselves as ‘‘Christians’’. The most notable of these names is Michael Servetus. He is also considered the founder of the movement known today as Unitarianism. Servetus wrote some books in which he seriously criticized the Holy Trinity. According to Servetus, the Trinity is not mentioned in the Holy Bible, and this dogma has no place in the essence of Christianity. The Trinity is a construct fashioned by Greek philosophy and falsifies Christianity. These objections, which made an overwhelming impression in his time, greatly angered the Protestant and Catholic theologians. Servetus was burned to death in Geneva in 1553 due to Catholic and Protestant collaboration. This study examines the religious thought of Michael Servetus, particularly his interpretation of the Trinity, and analyzes his challenges to the traditional understanding of the Trinity.Öğe Türklere yönelik misyonerlik açısından Kitab-ı Mukaddes’in türkçe çevirilerinde din dilinin değişimi(Ortadoğu Reklam Tanıtım Yayıncılık, 2022) Çinpolat, SalihKatolik Hristiyanlıkta Kitab-ı Mukaddes’in Latince metni esas alınarak çeviriye onay verilmezken, Protestanlar onun farklı dillere çevrilerek tüm dünyaya duyurulması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu amaçla birçok dile çevrilen Kitab-ı Mukaddes’in Türkçeye çevrilmesi de Hollandalı bir grup Protestan’ın çabalarıyla olmuştur. Ali Ufki Bey’in 1664/1666 yılında tamamladığı Kitab-ı Mukaddes’in Türkçe çevirisi bazı güncellemelerle 1827, 1878, 1885, 1886, 1901 yıllarında Arap harfleriyle (Osmanlıca), 1941 ve 2001 yılında da Latin alfabesiyle yayımlanmıştır. Kitab-ı Mukaddes’in Türkçeye çevrilmesinde temel amaç misyonerlik olduğundan, çeviri baskılarında da hedef kitle olarak belirlenen Müslüman Türklerin kul- landığı kelimeler dikkate alınmıştır. Kitab-ı Mukaddes’in Türkçe çevirilerinde uzun yıllar İslâmî kav- ramların daha yoğun olduğu bir dil kullanılmışken, 1970’li yıllarda iyice artan dilde sadeleşme ve Arap- ça-Farsça kökenli kelimeler yerine Türkçe kelimeler kullanma ya da üretme anlayışından etkilenilmiştir. Bu etki 2001 yılındaki Kutsal Kitap çevirisinde Türkçe kökenli kelimelerin tercih edilmesiyle kendini göstermiştir. Bu tercihin nedeni dil alanındaki tartışmalarda hem İslam dinine mesafeli olan dilde sade- leşme taraftarlarından yana tavır alınarak onlara destek olmak hem de onları misyonerlik için hedef kitle olarak görmektir. Bu makalede, Ali Ufki Bey çevirisi, Kitab-ı Mukaddes’in 1827, 1886, 1941, 2001 yılına ait Türkçe çeviri baskıları ve 2012 yılında yayımlanan “Halk Dilinde İncil” adlı Türkçe İncil çevi- risinde kullanılan dini kavram ve kelimelerdeki değişim Matta İncili örnekliğinde incelenmiştir. Böylece misyonerlik açısından Kitab-ı Mukaddes’in Türkçe çevirilerindeki din dili değişimine ve bu değişimin ardındaki sebeplere dikkat çekilmiştir.Öğe Covid-19 salgın sürecinde işitme engellilere yönelik uzaktan yaygın din eğitimi(2021) Başkonak, MustafaBu araştırma, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan din görevlilerinin Covid19 (Koronavirüs) salgın sürecinde işitme engelli bireylere sunmuş oldukları din eğitimi ve uzaktan eğitim hakkındaki görüşleri ile teknolojik araç-gereçleri kullanma yeterliklerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırma nicel araştırma yönteminin tercih edildiği betimsel bir çalışmadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak açık uçlu ve çoktan seçmeli soruları içeren anket kullanılmıştır. Anket, 2019-2020 öğretim yılı bahar yarıyılında işitme engellilere uzaktan din eğitimi veren din görevlileri evreninde kasti örnekleme yöntemiyle belirlenmiş 38 din görevlisine uygulanmıştır. Anket formlarından elde edilen verilerin istatistiksel analizi Google Forms ve Microsoft Excel programı ile yapılmıştır. Öğreticilerin farklı illerde yaşıyor olmaları ve Covid-19 salgını, uygulamanın uzaktan yapılmasını zorunlu kılmıştır. Araştırma bulgularından işitme engellilere sunulan din eğitiminin 8 yıldır sistemli bir şekilde devam ettiği; uzaktan eğitim konusunda öğreticilerin tecrübelerinin yeterli olmadığı; salgın öncesinde genç işitme engellilerin Kur’an kurslarına yeteri kadar katılım sağlamadığı; salgın sürecinde yetişkin işitme engellilerin iletişim eksikliği, aile desteği, teknolojik imkânsızlıklar, uzaktan eğitimde başarısız olunacağı ile ilgili önyargı ve ders saatlerindeki yetersizlikten dolayı uzaktan din eğitimine çok fazla ilgi göstermediği; ücretsiz olması ve kullanım kolaylığından dolayı Whatsapp uygulamasının eğitimlerde en sık kullanılan uygulama olduğu; salgın döneminde uzaktan eğitim yoluyla verilen din eğitiminde yaşanan problemlerin sebepleri ile ilgili olarak uzaktan eğitim imkânları, materyal yetersizliği, ailelerin ve işitme engellilerin ilgisi olduğu vb. sonuçlara ulaşılmıştır.Öğe Kuran öğretiminde yeni yaklaşımlar: On saatte online kuran eğitimi örneği(Şırnak Üniversitesi, 2020) Başkonak, Mustafa; Akşener, Ayşeİnsanoğlunu diğer canlılardan farklı kılan en önemli özelliği aklının olması ve buna bağlı olarak öğrenebilme yeteneğine sahip olmasıdır. Bu nedenle “Oku” ilahi emri ile başlayan Kuran-ı Kerim, pek çok ayette akletmeyi, öğüt almayı ve ilim sahibi olmayı tavsiye etmiştir. Bu nedenle Müslümanların hayatında bir süreç olarak çok önemli yeri olan Kuran eğitimi, insanın değişen ihtiyaçları, gelişen teknoloji ve yaşam şartları ile hem öğretildiği kurumlar açısından hem de yöntem açısından değişerek günümüze ulaşmıştır. Son yıllarda teknolojinin gelişen imkânları ve özellikle 11 Mart 2020 tarihinden itibaren Türkiye’de başlayan pandemi süreci ile diğer eğitimlerle birlikte Kuran eğitimi ve öğretimi de uzaktan senkron/asenkron eğitim ortamlarına taşınmıştır. Araştırmada 10 saat gibi kısa bir sürede öğrencilere Kuran okumayı öğretebilmesi ve Türkiye’deki ilk uzaktan-senkron Kuran öğretimi yöntemi olması sebebiyle literatürdeki benzer çalışmalardan ayrılan “On Saatte Online Kuran Eğitimi” ele alınmıştır. Araştırmada sosyal medya üzerinden duyurusu yapılan bu eğitime katılan bireylerle yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak gerçekleştirilen görüşmelerden elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Araştırma sonucunda katılımcıların tamamına yakınının 10 saat gibi kısa bir süre sonunda Kuran okuyabildiklerini ifade etmesi, eğitimde beklenen hedefe ulaşıldığını göstermektedir. Ayrıca katılımcıların çok büyük kısmı yüz yüze eğitimi daha etkili bulduğu halde online eğitimin yüz yüze eğitime alternatif olabileceğini de ifade etmişlerdir. Ayrıca çeşitli Kuran öğretim yöntemleri ve katılımcıların görüşlerinden yola çıkılarak On Saatte Online Kuran Eğitimi hakkında tespit ve önerilerde bulunulmuştur.Öğe Kitab-ı Mukaddes’in türkçeye çeviri süreci ve Ali Ufki Bey’in çevirisinin önemi(2020) Çinpolat, SalihKitab-ı Mukaddes’in bir bütün olarak Türkçeye çevirisi, Leh asıllı, sonradan Müslüman olmuş, uzun yıllar Osmanlı sarayında görev yapmış Ali Ufki Bey tarafından 1664/1666 yılında İstanbul’da yapılmıştır. Dönemin Hollanda elçisi Levinus Warner, bu çeviri sürecini İstanbul’da takip etmiş ve çeviri metinlerini kontrol edilerek basılması için Hollanda’ya göndermiştir. Ancak çevirinin basımı, yaşanan bazı olumsuzluklar nedeniyle 1827 yılında Paris’te yapılmıştır. Daha sonraki yıllarda Ali Ufki Bey’in çevirisi, dönemin dil özellikleri dikkate alınarak bazı değişiklik ve düzeltmelerle 1878, 1885, 1886, 1901, 1941 ve 2001 yıllarında defalarca basılmıştır. Yani günümüzde kullanılan Kitab-ı Mukaddes’in Türkçe çevirisi, temelde Ali Ufki Bey’in çevirisine dayanmaktadır. Bu nedenle Ali Ufki Bey’in çevirisi ve bu çevirinin günümüze ulaşma sürecinin takibi oldukça önemlidir. Çünkü Kitab-ı Mukaddes’in Türkçeye çevrilmesi ve günümüze ulaştırılması Protestan Hristiyanların ve Kitab-ı Mukaddes Şirketi’nin katkıları ile gerçekleşmiş ve Türklere yönelik Hristiyan misyonerliğinde Ali Ufki Bey’in çevirisi temel kaynak olarak sürekli kullanılmış ve kullanılmaktadır.Öğe The utilizing rock salt of ınorganic filler in medium density fibreboard (MDF) production(Kastamonu University, Forestry Fac., 2020) Çamlıbel, Osman; Akgül, MehmetAim of study: To research the usage opportunities of the inorganic rock salt mineral in MDF production. Area of study: The materials were collected rock salt from cankiri region, wood from the Western Black Sea region, respectively. The production was performed in a private company in Duzce. The tests were performed at Duzce Forest Faculty Laboratory and Gazi Woodworking Industrial Engineering Laboratory. Material and methods: In the Asplund Defibrator, chips were baked wtihin 7-7.5 bar vapor pressure and 180 degrees C temperature for 4-5 minutes. According to the weight of dry fiber, 1.5% paraffin was given before fibrillation, fibrillation later was given 1% ammonium sulfate solution. Inorganic fillers prepared in a separate tank in order to use rock salt instead of lignocellulosic fibers in the production of 1 m(3) MDF. After that urea-formaldehyde glue is prepared as three different solutions which include the rock salt respectively with 3% (20 kg), 6% (40 kg), 9% (60 kg). This press applies 185-190 degrees C temperature and 32-34 kg/cm(2) pressure to the mixture material in 270 second pressing time. MDF panels (2100x4900x18 mm) were produced in the process. Physical, mechanical and combustion tests experiments are performed over boards. Main results: MDF products which were added percent 3 with the rock salt have more performance than the other MDF panels in this study. Highlights: The usage of the rock salt with percent 3 is recommended in MDF products.Öğe Accusation of atheism in Ancient Greek thought and its background(Beytülhikme Felsefe Çevresi, 2016) Akyüz, YakupAtheism accusation was a frequent event in ancient Greek philosophy. The idea of view moved on to natural philosophy leaving mythical thought behind, so it was desired to be based on nature rationally. From this moment on, the thoughts of the philosophers were also addressed atheism accusations. Irreligiousness accusations involve criticizing the Greek Gods. Physics or theological reasons that we encounter in nature research were on the basis of criticism. As, criticizing the mythical gods was considered as a criminal offense, Philosophers such as Protagoras, Socrates, and Aristotle and so on were accused of atheism and were punished by law. The Greco-Persian and the Athenian-Spartan wars brought social and economic unrest and this led to the dissociations in the society. Growing social and political events is notable as the most fundamental phenomena in the background of atheism accusation.Öğe Overview to the understanding of science in renaissance utopias and distopies(Mustafa Çevik, 2017) Akyüz, YakupThe idea of utopia is one of the important efforts in political philosophy in the history of though. Plato's works Republic and Laws are seen as the first state of utopia. The idea of utopia was discussed in the Renaissance period again. One of the factors that influence this period is the idea of science. Starting from the Thomas More's Utopia was discussed thought of science will be given in the ideal state. Even in the state to maintain order utopia, which based on the perception of science education and founded on it. Bacon's Solomon's House has been seen as an institution grounded in modern Science Academy. However, dystopias, written as a criticism against the idea of the socialist state gave place to science and education in the twentieth century. Dystopias took the science ideological attitude and science and scientists was presented by the order of the state. This issue especially has emerged dystopia of Orwell's 1984, Aldous Huxley's Brave New World and Zamyatin's We (Miy).Öğe Emergence process of nestorianism(Dinbilimleri Akad Araştırma Merkezi, 2018) Fortacı, TalhaMany separatist movements arising from Christological issues have emerged in the first five centuries of Christianity. Particularly the groups and currents with thoughts of Jesus' personality and nature different from those in Orthodox conception have occupied the agenda of mainstream church and politicians in this period. Nestorian movement, which is considered as the pioneer of the greatest separation movement after Arius, was also one of these separatist groups occupying the agenda. The views of Nestorius about the nature of Jesus and whether Mary was a god-carrier has disturbed the period's dominant religious understanding. As a result of this process, Nestorius was excommunicated from the church in accordance with the decree of council organized in Ephesus in 431. After Nestorius, his followers succeeded in establishing an independent church by adopting his teachings. Nestorianism, which has spread in different geographies for centuries and affected many societies, occupies a position in Christianity different from other separatist movements by continuing its existence until today. This work investigates Nestorius who was appointed to the Patriarchate of Istanbul in 428 and the Nestorian Church which is formed around his doctrine. It aims to analyze the emergence process of Nestorianism as a whole.Öğe Aristophanes'in eserlerinde Sokrates'in Sofizmi(Türk Felsefe Derneği Yayını, 2016-07) Akyüz, YakupSofistler düşünce tarihinde Eski Yunanda çok önemli bir rol üstlenmişlerdir. Düşüncenin değişmesi, çeşitlenmesi ve boyut değiştirmesi sofislerle beraber büyük bir evrim geçirmiştir. Düşünce alanı tabiatın varlığını araştırmadan insana doğru gelişmiş, insanın kendisi, düşüncenin temel objesi olmuştur. Hatta varlığın temel objelerinden biri olan evren dahi insan odaklı temellendirilmeye çalışılmıştır.Öğe Eski Yunan'da çocuk ve çocuk eğitimi(Canik Belediyesi Kültür Yayınları, 2016-03) Akyüz, Yakup; Osman KöseYunan düşüncesi getirmiş olduğu birikimlerle bugün hile düşünce hayalını etkilemektedir. Yunan düşüncesi Ege denizinin her iki tarafında kumlan medeniyetlerle bugünlere kadar ulaşmıştır. Bu bağlamda bu medeniyetin şekillenmesine, sırasıyla Giritliler'in Akaların ve göçlerle beraber gelen Dorlular'ın şekil verdiğini söyleyebiliriz. Ancak Yunan ortaçağının sosyal ve siyasal alanda ortaya koyduğu en büyük yenilik ise polis" adı verilen devletlerin kurulmuş olması ile başlamıştır. Şehir devletinin ilki İyonya'da kurulmuş daha sonraları ise irili ufaklı olmak üzere yüzlerce polis devleti oluşmuştur 'Yunan tarihine yön veren şeyde polislerin siyasal ve sosyal mücadeleleri olmuştur. En önemli polisler ise Atina ve Sparta’dır. Polis çok önemli olup, freeman polis’in önemini polis yalnızca binaları ve binaları çevreleyen duvarlarıyla bir kentin fiziksel varlığından ibaret değildi. Polis çok daha fazlasıydı. O Öncelikle bir kentte yaşayan ve etrafındaki toprakları da sunduklarıyla birlikte içine alan bir toplumdu. Aynı zaman da insan ilişkilerin yeni biçimler alabileceği, adalet gibi soyut kavramların pratiğe dönüşebileceği bir yerdi Siyasetin doğuşu, doğal olarak bir polisteki yaşantıyı takip eder şeklinde açıkça polis devletinin önemini vurgular.Öğe Sadi Şirazi düşüncesinde insan ve zaman(Bilir Matbaacılık, 2016) Akyüz, Yakup; Mazhari, NasiruddinZaman, zamanın neliği, zaman-Tanrı, âlem ve insanın ilişkisinde zamanın rolü vb sorular düşünce tarihinde tartışılmış ve tartışılmaktadır. Herakleitos'un "Her şey akar" ve "aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz" derken de düşüncesinin temeline aldığı temel kavram değişim ve değişimin yaşandığı an, zaman fikridir. O bu düşüncesiyle zamana ve zamanın değiştirdiği her şeye dikkat çekmektedir. Zaman üzerine ilahi dinlerde dikkat çekmiş ve zamanın önemini vurgulamıştır. Ontolojik olarak Kerimde Asr süresi ve diğer ayetlerde zamana ve zaman içinde insanın hüsranda olduğuna dikkat çekmiştir. Peygamber (s.a.v.) "zaman sövmeyiniz çünkü Allah zaman sahibidir" hadisi ile zamana dikkat çekmektedir. Zamanın âlemin oluşumu ve âlem içinde yaşayan insanı değiştiren rolünün, İslam düşünce tarihinde sık vurgulanan hususlardan biri olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır. İslam düşüncesinde insanın zaman içinde olgunlaşması tezi, ontolojik olarak zamanın oluşumu problemi kadar önem arz etmiştir. İslam düşüncesinde insanı anlamaya, anlamlandırmaya, onun âlem içindeki rolünü ve konumunu reel bir şekilde dile getirmeye çalışan düşünür ve yazarlarımızdan bir diğeri de Sadi Şirazi olmuştur. Sadi Şirazi eserlerinde insanı değiştiren ve olgunlaştıran zamanın rüzgârında insanın rolünü izah etmek olacaktır. Sadi'nin hayal dünyası ile beyan tarzı özellikle de gazellerinde her ne kadar zaman ve mekân dışına çıksa da insan Gülistan ve Bostan kitaplarında realiteye daha yakın bir şekilde ele alınmıştır Bunu da elbette ki mekân ve zamana mahsur olan sıradan insanların mesajını kavraması için yapmıştır denilebilir. Özellikle adı geçen iki kitabında idealizmden kaçmış ve realiteye çok yakından temas etmiştir. Eğer Sadi'nin bu iki kitabı sistematik bir şekilde okunuşa tabi tutulursa Sadi'nin insan hayatının bütün aşamalarını irdelediğini söylemek mümkün olacaktır. Çalışmamızın temel düşüncesi de Sadi düşüncesinde zamanı ve zaman içinde değişen insanı ele almak olacaktır.Öğe Korku ütopyalarında din algısı(Yayıncı Yok, 2014) Akyüz, YakupÜtopyalar; toplumsal düzene eleştiri olarak yazılmış, toplumun istikrarını ve özdeşliğini hedefleyen; eşitlikçi, değişime kapalı statik devlet sistemleridir. Ütopya kavramını ilk kez kullanan More, ütopyayı gerçeklikte olmayan yeri ifade anlamında kullanmış, More’un ütopyası kendi zamanındaki siyasal düzene eleştiriyi de içerisine katmıştır. Korku ütopyaları, ütopyaların diyalektik bir karşıtlık içerisinde evrilmeleri sonucu Batı düşüncesinde, siyasal devlet sistemlerine, bireyin özgürlüğünün devlet istikrar ve özdeşliği uğruna terk edilmesine tepki olarak yazılmış; edebi, politik ve siyasal eleştiri eserleridir. Korku ütopyalarında eleştirisi yapılan komünist, faşist, sosyalist siyasal sitemlerdeki din algısı aynen bu eserlerde de tahlil edilerek dinin bu sistemlerde edindiği yer dile getirilmiştir. Korku ütopyalarında “Tanrı” kavramı öncelikle yok edilerek yerine “iktidar olma”, “tek devlet” fikri ikame edilmiş ve iktidarın kendisi mutlak hale getirilmiştir. Tanrı yok edildikten sonra dinin yaşamdaki tezahürleri olan; ibadet, mabet, ahlak vb. dini kurumsallaştıran şeylerin yerine ise kurgulanan ateist yapıda yeni yapılar ve değer yargıları getirilmiş iktidar olma fikri sağlamlaştırılmak istenmiştir.Öğe Dostoyevski’nin eserlerinde peygamber algısı(Yayıncı Yok, 2015-02) Akyüz, YakupDostoyevski eserlerinde evrensel Rus ideali içinde kalarak dinle ilgili düşüncelerini beyan etmiştir. Batı düşüncesi içinde gelişen Katoliklik, sosyalizm, nihilizm karşı çıktığı düşüncelerdir. O düşüncesinin temeline insanı koyarak varoluş felsefesini de temellendirmek istemiştir. Eserlerinde İsa’yı Tanrı’nın oğlu, Rus düşüncesinin yenileyicisi olarak görür. Onda inanmak için mucizeye gerek yoktur. Dostoyevski İslam dini ve Hazret-i Muhammed ile ilgili düşüncelerini de dile getirmiştir. İslam dinine yaklaşımı çoğu zaman siyasaldır ve olumsuzdur. İslam dini ve Hz. Muhammed’i değerlendirmesi oryantalist bakışla ve Rusya’nın Balkanlarda ki Pan-Slavist perspektifiyle uyuşur gözükmektedir. Onun diğer dinlere bakışı evrensel Rus düşüncesinin milliyetçi söylemiyle uyumlu gözükmektedir. Biz bu çalışmamızda Dostoyevski’nin romanları, anıları çerçevesinde peygamberliğe bakışı, peygamber olarak İsa’ya bakışı, mucize ve İslam dinine ve peygamberine bakışını incelemeye çalışacağız.