Mayıs 2014 Özel Sayı -II

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 31
  • Öğe
    Tamlayanın sergüzeşti
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Tütün, Yeşim
    Genetif eki, İsmi genetif haline sokan ektir. Bir isim tabi olduğu başka bir isme genetif halinde bağlanır. Bunun için isim genetif eki almadan eksiz genetif şeklinde bulunur veya genetif eki alarak ekli genetif şekline girer: İstanbul (şehri), yemek (odası); taş-ın (üstü), ev-in (yolu), yol-un (iyisi); oda-nın (içi), bebenin (maması), uyku-nun (sonu) misallerinde olduğu gibi. Göktürk Kitabelerinden günümüze kadar varlığını gördüğümüz tamlayan eki, ekleşme sürecini geçirdikten sonra günümüzdeki halini almıştır.“nynk” yani tamlayan eki ekleşme sürecini dört kısımda inceleyeceğiz. “nynk” eki ilk olarak hem ek hem de bağımsız kelime olarak “şey,nesne, mal, eşya” anlamında kullanılmıştır. Ayrıca ek olarak kullanıldığı zaman kelimeden ayrı yazılmaktaydı. Zamanla kelime anlamını yitirmeye başlamış ve edat olarak da kullanılmıştır. Ekleşme süreci içerisinde ses değişikliğine uğramış ve kelimeye bitişik halde yazılmaya başlamıştır. “nynk” ekinin ekleşme sürecine dair örnekleri bildirimizin içersinde yer vereceğiz. Genel olarak bildirimiz de “nynk” tamlama ekinin ekleşme sürecini ele alacağız.
  • Öğe
    Türkçe çevirimiçi derlemler üzerine
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Karaoğlu, Serdar
    Teknolojik gelişmeler her alanda olduğu gibi dil çalışmalarındaki araştırma yöntemlerinde de bir takım değişiklikler meydana getirmektedir. Bu değişiklikler doğrultusunda, Bilgisayarlı Dilbilim gibi disiplinlerarası çalışma alanları oluşmakta ve araştırmacılara büyük kolaylıklar sunan sonuçlar elde edilmektedir. Söz gelimi, bu olanaklardan birisi olduğunu düşündüğümüz çevirimiçi derlemler, bir araştırmacının herhangi bir biçimbirimin işlevlerini tespit edebilmek için aylarca süren el ile fişleme yöntemine nazaran daha önce elektronik ortama aktarılmış ve işlenilmiş olan veri tabanı sayesinde birkaç saniye içinde aynı neticeyi verebilmektedir. Biz de bu bağlamda, dünya ve Türkiye’deki çevirimiçi derlem çalışmalarından kısaca bahsederek Türkçe çevirimiçi derlemler hakkında bilgi vereceğiz.
  • Öğe
    Köprü sözlük kavramı ve Türkçedeki örnekleri
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-03) Alan, Nazmi
    Anadolu coğrafyasının kültürel zenginliklerinden bir tanesi de birçok etnik grubun bir arada yaşamasıdır: Türkler, Araplar, Arnavutlar, Boşnaklar, Çerkezler, Ermeniler, Gürcüler, Hemşinliler, Kürtler, Lazlar, Pomaklar, Romanlar, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler ve Zazalar. Her etnik grubun kendine ait bir anadili olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu coğrafyanın zenginliği bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bölgede yaşayan etnik gruplar yaşadıkları ülkenin resmi dili itibariyle Türkçe konuşmak ve yazmak gerekliliğinin yanında kendi sosyal çevrelerinde anadillerini de kullanmaya devam etmektedirler. Bu etnik gruplar, dillerini korumak ve devamlılığını sağlamak, bunun yanı sıra diğer etnik gruplara dillerini öğretmek amacıyla kendi dillerinin sözlüğünü hazırlama gereği duymuşlardır. Doğal olarak bu tarz bir sözlüğün bir diğer grup tarafından anlaşılabilmesi için en az iki dilli olması gerekir. Ülkemizin resmi dilinin Türkçe olmasından ve herkes tarafından bilinmesinden dolayı bu sözlüklerin dillerinden bir tanesi Türkçedir. Dşte burada Türkçenin köprü dil görevi üstlendiği ortaya çıkmaktadır. Çalışmamızın amacı yeni bir terim olarak karşımıza çıkan köprü sözlük (bridgedictionary) kavramını açıklamak ve Türkçenin köprü dil görevi üstlendiği köprü sözlükleri ortaya koymaktır.
  • Öğe
    Türk Müziğinde “Dil” sözcüğünün kullanıldığı atasözü ve deyimler üzerine
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Yüksel, Merve
    Deyim; Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, ilgi çekici bir anlam taşıyan, kalıplaşmış söz öbeği, tabir olarak nitelendirilir. Atasözü; Uzun deneme ve gözlemlemelere dayanılarak söylenmiş ve halka mâl olmuş, öğüt verici nitelikte söz. Darb-ı mesel olarak tanımlanırlar. Toplumların ortak yaşayışlarından ve birikimlerinden ortaya çıkan atasözleri ve deyimler kültürler için âdeta bir hazine değeri taşırlar. Atasözleri ve deyimler Türkçe’nin bilinen en eski metinlerden beri sıklıkla kullanılmaktadır. Nitekim bugünkü Türkiye Türkçesinde de kendine yer edinip birçok olayı anlatmada etkili ve pratik kullanım yollarından birisidir. Dil denen olgunun en etkili ve doğal etkileşim ve iletişim aracı olduğunu düşünürsek, dille ilgili birçok atasözü ve deyimin sözvarlığımızda yer bulması muhakkaktır. Örneğin; “Dillere düşmek” ile “dilden dile dolaşmak” aynı anlamı ifade ederken; “Ağzı var dili yok” ve “dilini tutamamak” deyimlerinde “dil” kelimesi zıt manaları ifade etmek için kullanılmıştır. Amacımız öncelikle standart dildeki “dil” sözcüğünün geçtiği atasözleri ve deyimleri tespit etmek, ardından günümüz Türk müziklerinde (Pop, arabesk, halk müziği, nostaljik müzik vb.) geçen “dil” sözcüğü ile ilgili atasözleri ve deyimleri incelemektir. . Böylece kadim dil değerlerimizin günümüzdeki kullanım alanlarını, kullanım sıklıklarını ve anlam değerlerini göstermeye çalışmaktır.
  • Öğe
    Türkçe öğretiminde yazılı anlatım çalışmalarındaki sorunlar üzerine bir inceleme
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Aydın, İrfan
    Dil, öncekilerin şimdi yaşayanlara bıraktığı miras; şimdi yaşayanların da sonra geleceklere bırakacağı bir emanettir. Dilin kullanılmasında yazım kuralları esas kabul edilmiştir. Yazı dilinin konuşma diline yaklaştırılması için de noktalama işaretleri benimsenmiştir. Kelime biçimlerindeki ve cümle kuruluşlarındaki kurallar ihlâl edilirse, cümleler mantık kurallarının dışına çıkarsa, yazıda söz dizimi yanlış olursa aktarılmak istenen anlam doğru olmaz. Bu noktada dil yanlışları meydana gelir. Dil yanlışları dile zaman içinde zarar verir. İletişim sorunları ortaya çıkar, dil melezleşir, kirlenir, bozulur, ölür. Bu zararlardan korunmak için dili doğru kullanmak gereklidir. Dilin doğru kullanılması ana diline hâkim olmayla doğru orantılıdır. Ana dilin doğru öğretilemediği insanlarda dil yanlışlarının çok görülmesi olağan bir durumdur. Her ne kadar ana dili eğitimi ailede başlayan bir eğitim de olsa, ana dili öğretiminde okullara da büyük görevler düşmektedir. Bu çalışmada, ortaokul öğrencilerinin yazılı anlatım çalışmalarından yola çıkılarak belli başlı sorunlar ve bu sorunların çözümüyle ilgili ortaya konan düşünceler belirtilmiştir. Ayrıca yazmanın amaçları, yazma süreci, yazmanın zorlukları, üzerinde de durulmuş; öğrencilerin yazılı çalışmalarındaki hataların neler olduğu tespit edilerek hataların giderilmesi için çözüm önerileri üretilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmayla ana dili olarak Türkçe öğretiminde ortaokul çağındaki çocukların yazma becerilerindeki yanlışların giderilmesi amaçlanmıştır.
  • Öğe
    60-72 aylık çocukların Türkçe dil kullanımı düzeyleri ve etki eden faktörlerin incelenmesi
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Koçak, Nurcan; Ergin, Büşra; Yalçın, Hatice
    Bu araştırmanın temel amacı 60-72 aylık çocukların Türkçe dil kullanımı düzeylerini belirlemek ve etki eden faktörleri belirlemektir. Bu doğrultuda çocukların Türkçe dil kullanımı düzeylerini belirlemek için “Descoeudres Lügatçe Testinin Tamamlama İtemi” kullanılmıştır. Çalışma grubu 2010-2012 eğitim-öğretim yılında, Konya ili ilçelerinde bulunan, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bağımsız anaokulları ve anasınıflarında öğrenim gören ve görmeyen 60-72 aylık 292 çocuktan oluşmaktadır. Tarama modelinde olan araştırmanın verileri SPSS 16.0 istatistik paket programı ile analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular doğrultusunda 5-6 yaş çocuklarının dil gelişim düzeylerine yaş, cinsiyet, aile öğrenim durumu ve okul öncesi eğitim kurumuna devam etme süresi değişkenlerinin anlamlı farklılaşma yarattığı; kardeş sayısı ve doğum sırası değişkenlerinin ise anlamlı farklılaşma yaratmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Türkiye Türkçesinde eş anlamlılık ve örtmece (tabu) kelimelerin eş anlamlılık içindeki yeri.
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Özden, Halil İbrahim
    Bu çalışmada Anlam Bilimi’nin inceleme alanlarından biri olan eş anlam ve örtmece kelimeler üzerinde durulmuştur. Dil araştırmalarında “anlamdaş, eş manalı, eş anlamlı, müteradif, sinonim” terimleriyle karşılanan eş anlamlılığın tanımı genellikle sözlüksel bağlamda yapılmaktadır. Üzerinde birçok çalışma yapılmasına rağmen eş anlamlılık, araştırmacılar tarafından sorunları olduğuna inanılan ve çözüm bekleyen konulardan biridir. Sözlüklerde “anlamları aynı olan kelimeler” olarak tanımlanan eş anlamlı kelimelerin her bağlamda birbirlerinin yerini tut(a)madıkları açıktır. Bununla birlikte eş anlamlılığın nasıl oluştuğuna dair sistematik bir çözümleme de yapılmamıştır. Bu sebeple bu çalışmada genelde Anlam Bilimi’nin özelde ise ortaöğretim Dil ve Anlatım dersi müfredatının bu mevcut sorununa sistematik bir değerlendirmeyle katkı sağlanmak hedeflenmiştir. Eş anlamlılığın oluşum nedenlerini tespit ederken alıntı (ödünçleme) kelimelerin ve dilin bünyesindeki kelimelerin yüzyıllar içerisinde farklı bağlamlarda kullanılması sonucunun etkileri madde başı olarak belirtilmiştir. Bununla birlikte tabu olarak kabul edilen, söylenmesi yasak veya suç sayılan, söylendiği anda kötü şeylerin olacağına inanılan; Türkçede “örtmece, iyi adlandırma, güzel adlandırma, edeb-i kelâm, hüsn-i tabir” gibi kelimelerle, Batı’da ise ‘euphemısım’ kelimesiyle ifade edilen kavram da incelenmiş ve inceleme sonucunda örtmece (tabu) kelimelerin de eş anlamlılığa katkı sağladığı tespit edilmiştir. Örtmece kelimelerin neden, niçin ve nasıl oluştuğunun da incelendiği bu çalışmada bir diğer amaç, örtmece kelimelerin de eş anlamlılığa olumlu katkısını açıklayarak örtmece kelimeleri eş anlamlılığın bir nedeni olarak göstermektir.
  • Öğe
    Kazakistan ve Türkiye’deki ahşap beşiklerin tarihi sanatsal özellikleri
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Koshenova, Gulbanu
    Beşik çeşitlerinde gelenek-görenek ve yaşam şartlarına göre değişikler görülmektedir. Genellikle halk arasında yaygın olarak bilinen ağaç veya metal iskelet üzerine yapılanların yanında özellikle yaylak-kışlak olarak yaşayan toplumların kullandığı el dokuması beşikler de bulunmaktadır. Çalışmamızda Kazakistan’da halen kullanımda olan ve Anadolu’da ise, eski dönemlerde kullanılmış ahşap beşiklerin yapım tekniğine ağırlık verilmiştir. Bunun yanı sıra beşiğin tarihi, biçimi ve türleri karşılaştırıldı. Anadolu bölgesi, daha çok orman varlığı ve ahşap süsleme işçiliği bakımından zengin sayılmaktadır. Orta Asya’da da beşikler genelde ağaçtan imal edilmiştir. Ağaç olarak çoğunlukla soğuğa dayanıklı ceviz kullanılmaktadır. Anadolu’da ise ağaç ve madeni beşiklerin yapıldığı bilinmektedir. Bununla birlikte Orta Asya ve Anadolu’da ahşap beşikler bölgede yetişen ağaçlardan üretilmiştir. Örneğin, kestane, kızılağaç, kayın, lâdin vb. ağacından da beşik yapılmaktadır. Söz konusu ağaçların üzerine yapılan oyma tekniği ve sanatsal işlemler asıl konumuzun özünü teşkil etmektedir. İnceleme sırasında Kazakistan ve Türkiye’deki beşiklerin (Fotoğrafli) görsel örneklerinin teknikleri üzerinde durularak, farklılıkları ile ortaklıkları tespit edilmek üzere kıyaslanarak ele alındı.
  • Öğe
    Aydın yöresi halk hekimliğinde incirin kullanımı
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Özatalay, Gökçe Zeynep
    Kutsal metinlerde yer aldığı şekliyle kökenleri Âdem ile Havva'ya dek dayanan incir, bazen bir Yunan mitinde bazen de bir Hint destanında karşımıza çıkar. Bu anlamda incir kökeni insanlık tarihi kadar eski olan bir meyvedir. Gerek tarih öncesi inançlarda gerek kutsal dinlerde çeşitli sembolleri ihtiva eden incir, ağacı ve meyvesi ile Anadolu topraklarında yetişmeye elverişli bir alan bulmuştur. Kutsal kitaplardan Kitab-ı Mukaddes ve Tevrat’ta zeytin ve nar ile birlikte yer alması sebebiyle bu dinlerde önemli bir yere sahip olan incir, halk kültüründe genellikle ocak söndürücü ve cinsel çağrışımlara sahip yasak meyve olarak yer alsa da yapısı gereği bereket ve şifa sembolü olarak da varlığını sürdürmektedir. Özellikle halk hekimliği alanında birçok derde devâ olarak kullanılan incir; karaciğer rahatsızlığı, dalak şişkinliği, kansızlık, basur, nefes darlığı, sıtma gibi nice hastalıkların tedavisinde doğal tedavi yöntemi olarak tercih edilmektedir. Meyvesinin içi ve dışıyla bir bereket, bolluk sembolü olan incir, ağaç köklerinin dal budak salarak çevredeki yapıları yıkması sebebiyle yerleşim yerlerinin yanlarına dikilmemektedir. İncirin bu özelliği deyim, atasözü ve türkülerde sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Yurdumuzda en çok İzmir- Aydın bölgesinde yetiştirilen incir, buna bağlı olarak bölgenin halk bilgisi ürünlerinde sıklıkla kullanılan bir motif olarak kendisine geniş bir yer bulmaktadır. İncirin bu saydığımız özelliklerini inceleyebilmek ve halk kültürüne etkilerine bakabilmek amacıyla Aydın ili ve ilçelerinde yaptığımız derleme çalışmasıyla, incirin halk hekimliği alanında nasıl kullanıldığını buna bağlı olarak yörede hangi anlamları taşıdığı ve diğer halk bilgisi ürünlerinde yer alış şekillerini de göstererek vermeye çalışacağız.
  • Öğe
    Coğrafi bilgi sistemleri ve 3D modelleme
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Rüstemov, Vüsal
    Son dönemlerde yer bilimleri alanında bilgi ve teknoloji bakımından pek çok yeni teknoloji ve metot ortaya konmuştur. Bunlardan birisi de Coğrafi Bilgi Sistemleridir(CBS). CBS grafik ve grafik olmayan coğrafi bilgilerin toplanması, depolanması, modelinin oluşturulması, analizi ve yönetilmesi için hazırlanmış bir programdır. CBS sabit, iki boyutlu nesnelerin ötesine geçmekte, geleneksel haritalar yerine, bireysel haritalar işlenebilmekte, grafikler, veritabanları ve çoklu ortamlarla birleştirilebilmektedir. 3D modelleme ve analiz CBS'nin çok önemli özelliklerinden biri gibi dikkat çekmektedir. 3D modelinin oluşturulmasıyla topoloji, geoloji, hidrografik vb. uygulamalara imkan sağlanmış olup, eğim, bakı v? kabartma haritaları ile profil çıkarma ve görüş alanı belirleme gibi yüzey analizleri yapıla bilmekdedir. Genellikle günümüzde CBS ve 3D modelleme projeleri ile kurulmuş haritaların özellikleri bakımından dünyada kendini ispatlaması kaçınılmaz bir gerçektir.
  • Öğe
    Cemal Süreya şiirinde sokak
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Işık, Rukiye
    Cemal Süreyya, İkinci Yeni olarak bilinen şiir akımının öncü isimlerindendir. Bu akım, şiirde basitliği öne çıkaran, şairaneliği ve klasik şiir biçimlerini reddeden Garip akımına karşı bir tepki olarak ortaya çıkar. Garip akımı, sıradan ve alelade olanı şiirde işlemeyi bir öncelik olarak benimsemişti. İkinci Yeniciler ise sıradan olana fazla yer veren Garip akımının giderek şiiri sıradanlaştırdığını öne sürerler. Bu akım, daha sonra kapalı anlatımı esas alan imgesel söyleşiye ağırlık vererek yeni bir şiir anlayışını gündeme getirir. Bu şiir anlayışında, söz dizimi önemli ölçüde serbest çağrışımlar üzerine kurulur ve anlamı kolay kolay ele vermeyen kapalı bir dil kullanılır. Bu akımın önemli isimlerinden biri de Cemal Süreyya’dır (1931-1991). Bu çalışmada, şairin şiirlerinde sıklıkla yer verdiği‘sokak’ imgesi üzerinde duruldu.İmgeyi bir iç ses olarak gören şair, sokak imgesi üzerinden birçok farklı anlama ulaşır. Cemal Süreyya şiirinde ‘sokak’, genel olarak birçok farklı duyguya ev sahipliği yapan bir imge olarak karşımıza çıkar. Şair için sokak, özlenilen yaşamın sırrını içinde saklayan bir mekândır. Şair kederin olduğu kadar neşenin de adresi olarak sokakları işaret eder. Bu nedenle ‘sokak’ adeta sosyal hayatın bir laboratuarıdır. Çalışmamızda‘sokak’ imgesinin hangi benzetme kümeleri içinde ele alındığı, bu imgeye hangi anlamların yüklendiği gibi hususlar, şairin tüm şiirleri gözden geçirilerek incelendi.
  • Öğe
    Telmih sanatının Âsım'da işlevsel kullanımları üzerine
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Baldane, Orhan
    Sözlük anlamı “söz arasında kastedilen bir şeyi manalı olarak söyleme, açık söylememe, imalı konuşma” demek olan telmih, edebî terim olarak da “herkesçe bilinen geçmişteki bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca ya da yaygın bir atasözüne işaret etmek veya onu anımsatmak” anlamına gelir. Telmih sanatı edebî eserlerde gelişigüzel ve konuyla alakasız bir konumda kullanılırsa, eserlere herhangi bir katkı sağlamadığı gibi bu durum hem teknik bir kusur olarak göze çarpar, hem de okurun kendi kafasında yarattığı çağrışımlar dünyasını zedeleyerek eseri edebî yönden zayıflatır. Fakat telmih sanatı, amacına uygun bir şekilde kullanılırsa metinleri farklı açılardan zenginleştirebilir. Mehmet Akif Ersoy (1873-1936), Fatih Kürsüsünde ve Süleymaniye Kürsüsünde adlı şiir kitapları gibi uzun ve tek bir şiirden meydana gelen Âsım adlı eserinde sık sık telmih sanatına başvurmuştur. Bu eserde yer alan telmihler ile eserin tarihî tabakası Osmanlı’nın yıkılış, yükseliş ve kuruluş dönemleri ile Hz. Muhammed ve Hz. Musa’nın devirlerine kadar uzanırken, coğrafî tabakası ise bütün Osmanlı sahası ile Arap sahasına -özellikle Mısır’a- , Fars sahasına, Orta Asya’ya ve Avrupa’ya kadar genişlemektedir. Bu genişliği yaratmada elbette telmih havuzundan hangi malzemelerin seçildiği konusu önemlidir. Biz ise bu çalışmamızda Mehmet Akif'in Âsım’da hangi telmihleri kullandığı meselesini ele almaktan ziyade, bu telmihlerin hangi işlevlerle kullanıldıklarını tespit ederek saptadığımız işlevlerin esere yapmış oldukları teknik ve edebî katkıları ortaya koymaya çalışacağız.
  • Öğe
    Türk ve Ukrayna'daki halk atasözlerinde kadın görüntüsü (dil karşılaştırmalı özellikleri)
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Yüzvyak, Irina
    Herhangi bir dilin atasözleri ve deyimleri dilsel araştırmalar için güçlü bir kaynaktır. Deyimler, atasözleri, halk deneyimi, zihniyeti, geleneği, kültür zenginliği ve özellikle ulusal dilin dünya manzarasını göstermektedir. Modern dil çalışmalarında cinsiyet araştırmaları önemli bir yer işgal etmektedir. Dilde kadın kavramı her taraftan araştırılmaktadır. Bildirimizin amacı şudur; Kadın kavramı Türk ve Ukraynadaki atasözlerinde ve deyimlerinde tarif etmek ve karşılaştırmalı bir açıklama yapmaktır. Daha önce yapılan analizlerde çok ortak nokta ve aynı çizgi belirlenmiştir. Bize göre bu husus halklarımız arasında yakın tarihte, kültürel ve zihinsel ilişkiler olduğunu göstermektedir. Bildiride Türk ve Ukrayna'daki kadın kavramıyla ilgili atasözleri ve deyimleri aşağıdaki kriterlere göre araştırılmaktadır; Dış özellikleri (olumlu/olumsuz fiziki özellikleri),İç özellikleri (kadın karakteri, aklı, kişisel nitelikleri).
  • Öğe
    Oyun temelli dikkat eğitim programının 5-6 yaş çocukların kelime bilgi düzeylerine etkisinin incelenmesi
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Gözalan, Emine; Koçak, Nurcan
    Bu araştırmada; araştırmacı tarafından hazırlanan “Oyun Temelli Dikkat Eğitim Programının” 5 ve 6 yaş çocukların dil becerilerine olan etkisi araştırılmıştır. Deneme modelinde olan araştırmanın çalışma grubunu 2011-2012 eğitim- öğretim yılında, Karaman il merkezinde bulunan, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı anaokulların da yarım gün öğrenim gören 5-6 yaş grubu 62 çocuk oluşturmaktadır. Çocukların dil becerilerini belirlemek amacıyla “Peabody- Picture-Vocabulary Test (Peabody Resim Kelime Testi)” veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. “Peabody Resim Kelime Testi” her çocuğa bireysel olarak ve okul idaresi tarafından gösterilen, çocukların dikkatlerini dağıtmayacak odada, araştırmacı tarafından ön test olarak uygulanmıştır. Daha sonra deneme grubunda yer alan çocuklara 20 oturumdan oluşan, 10 hafta, hafta da 2 kez olarak planlanmış, “Oyun Temelli Dikkat Eğitim Programı” uygulanmıştır. Oturumların uygulama süresi 30-40 dakika arasında sürmüştür. Kontrol grubu ile bu süreçte herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Eğitim programının bitiminden hemen sonra hem deneme hem de kontrol grubunda yer alan çocuklara aynı test son test olarak uygulanmıştır. Bu araştırmanın sonucunda hazırlanan “Oyun Temelli Dikkat Eğitim Programının” 5 ve 6 yaş çocuklarının dil beceri düzeylerini arttırmada etkili olduğu söylenebilir.
  • Öğe
    Divân şâirlerinde ilm-i tencîm tesîri
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Işıkhan, Dilek
    Bugün astrolojinin muhtevası addedilen yıldız ilmi; yıldızların gökyüzündeki hareketleri ile birbirlerine göre konumlarını inceleyen ve bu değişimin tesîrindeki insan, hayvan, mâden ve nebât âlemini gözlemleyen bir bilim dalıdır.Yedi gezegen ile on iki burçtan müteşekkil yıldız ilmi; İlm-i Tencîm, İlm-i Âhkâm-ı Nücûm gibi isimlerle anılmış, Nebâtilerce ortaya konulduğu ilk günden bu yana oldukça rağbet gören bir alan olmuştur. Öyle ki; hükümdarların, bugün talih olarak ifade ettiğimiz tâli'lerine bakan ve sefere çıkmadan önce kendilerine danışılan müneccimler saraylarda muhafaza edilmiş, harp zamanları için eşref saati tayin edip önemli meseleleri önceden bildirmekle görevlendirilmişlerdir. İlk başlarda yıldız ilmi ile tıp bilimi arasındaki ilişkinin en somut örneği kabul edilen ''Eşref Saati'', kişi hastalandığı zaman alacağı ilacın saatini belirleyen burç haritalarının çıkartılmasını sağlarken sonraları; gemi yaptırmak, seyahate çıkmak gibi alelâde durumlar için de tayin edilir olmuştur. Nitekim hayatın içerisine bu denli nüfuz etmiş olan tencîm ilmi, divân şiirine de müdâhil olarak şairler üzerindeki tesîrini açıkça göstermiştir. Keza Şems, eski müneccimlerce yıldızların arasında ''Cihan Sultanı'' addedilmiş ve diğer yıldızlar onun hizmetine verilmiştir. Kamer, o sultânın vezîri; Zühre, çalgıcısı; Müşterî, kadısı; Utarit, kâtibi; Zühal, hazinedârı; Mirîh de seraskeri olarak itibâr görmüş ve bu vasıfları ile de şiirlere konu olmuştur. Bu çalışmada; ortaya konulduğu ilk günden bu yana ilgi gören tencim ilminin divan şairlerindeki etkisi, sosyal yapı ile birlikte incelenecektir.
  • Öğe
    Asya Hun Devletinde Mao-Tun (Metehan) dönemi
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Atalay, Canan
    M.Ö. 1000 yıllarının başında en eski Türk devleti olarak tarih sahnesine çıkan Hunlar Asya’nın en büyük göçebe hanlığını kurmuştur. Türk tarihinde büyük bir başlangıca imza atan Mete Han, ilk modern devlet ve ordu anlayışını getirmiş millet ve vatan sevgisinin kutsallığını ortaya koymuştur. Çinlilerin yurtlarını savunmak için yaptıkları Çin Seddi’nin aşarak Çine akınlarda bulunmuş ve bunun gibi birçok devlete de korku salmıştır. Mete Han Asya’daki tüm Türk boylarını bir araya getirmiştir. Devleti her şeyi üstünde tutmuştur. Orduyu onluk, yüzlük, binlik ve tümene ayırarak bir ilki gerçekleştirmiştir.
  • Öğe
    Necati’nin redifi yer ve şahıs ismi olan gazellerinde tasvir unsurları
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Çelik, Bayram
    Divan şiiri ile ilgili yaygın olan “mücerret, soyut, halktan ve hayattan kopuk, gerçekten uzak, kurmaca şiir” algısı kendi içinde haklı gerekçelere dayanmaktadır. Divan şiiri metinlerinin genelinde bu kabullerin izlerini görebilmekteyiz; ancak bu tarz ürünler dışında bu şiiri somutla ilişkilendiren mısralara da rastlamıyor değiliz. Gerçek kişiler, gerçek mekanlar ve onlara ait nitelikler gerçeğin en başat unsurları arasındadır. Bu makalede Divan şiirinin yerelleşmesi çalışmalarının öncülerinden, halk anlayış ve algısının bu şiire taşınması çabalarının usta şairi Necati’nin gazellerinde bu şiirin gerçekle temasına dikkati çekmeye çalıştık.
  • Öğe
    Pekin’de yeni bulunan dört dilli abidenin Çağatay Türkçesi kısmı üzerine genel bir değerlendirme
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Hojam, Ahmet
    1759 yılında Qing-Mançu Hanı Ayşin’gioro Hongli sonunda tüm Doğu Türkistan ’ı istila etmiştir. Zafer kazanan Mançu askerleri eski Uygur Hanı’nın kellesini ve batıya kaçamayarak esir düşen Han Cemaatlerini Pekin’e götürmüştür. Bu esirler Pekin’e 12 Nisan 1760 yılında gelmiştir. Mançu Hanı bu zaferi kutlamak için Pekin’in dışında muhteşem bir tören sahnesi hazırlatmış ve buna ait binalar inşa ettirmiştir. Bu zafer kutlamasını hatırlatmak için ise törenden sonra sahnenin hemen yanına içinde Mançuca, Çince, Moğolca ve Çağatay Türkçesi’nden ibaret dört dilli bir abide ve üstüne de bir revak yaptırmıştır. Mançu İmparatorluğu döneminde devlet tarafından Çağatay Türkçesi ile de yazılmış çok dilli belgelerin sayısı az değildir. Ama günümüze ulaşabilen abidelerin sayısı azdır. Tarafımızca, 1764 senesinde Pekin iç şehrinde yapılmış Uygur camisinin avlusunda bulunan meşhur dört dilli abide üzerinde araştırma yapılmıştır. Bu abide bulunduğu yer nedeniyle şimdiye kadar farkedilmemiş ve üzerinde araştırma yapılmamıştır. Bu bildiride abidenin tarihî arka planı ve Çağatay Türkçesiyle yazılmış kısmının dil özelliği üzerinde durulacaktır. Söz konusu abidenin Çağatay Türkçesiyle yazılmış kısmının transkripsiyonu ve İngilizce tercümesi verilecektir. Çalışmamız bu metin üzerine yapılmış ilk araştırmadır.
  • Öğe
    Uygur yemek firmalarının işletme sorunları ve çözüm yöntemleri üzerine
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Tuerdi, MaiMaiTiAili
    Uygur Türkleri zengin bir yemek kültürüne sahiptir. Uzun tarihi süreçte Uygur yemekleri, Uygur Türkleri’nin her dönemde kültürel gelişimine etki eden önemli etkenlerden biridir. Çağdaş Uygur yemekleri içinde Pilav, Legmen, kebap gibi yemekler başka halklarında ilgisini çekmiş ve onlarında da sevilen yemekleri arasında yer almıştır. 2000 yılından itibaren, Uygur’da Milli firmalar açılmaya başlandı. Büyük restoranlar, lokantalar açıldı. Ama onunla beraber, KFC, MC Donald gibi batı yemek firmalarının bu bölgede açılması Uygur yemek sektörünü yeni bir tehlikeyle karşı karşıya bıraktı. Maaş, servis, temizlik açısından Uygur yemek sektöründe bir takım sorunların olması nedeniyle bazı sıkıntılar yaşanıyor. Bu yazıda öncelikle Uygur yemek sektörünün günümüzdeki durumu, personel eğitimi ve Ücret Yönetimindeki sorunları ve bunları çözmenin yöntemleri açıklanacaktır.
  • Öğe
    Çatlama adlı küçürek öyküsünde düalizm
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2014-05) Ermekbaeva, Nurcamal
    “Küçük olan güzeldir” fikrini öne süren modern çağ zamanın hızına yetişmek için her şeyin küçüğünü, püf noktasını tercih eder. Modern çağnın ürünü olan küçürek öyküler de kısa fakat yoğun düşünceler gizleyen eser türleridir. Küçürek öyküler bu çağdaki olumsuz görünüşleri yansıtmakla bu olumsuzlukları dile getiren yazarın bir çığlığı olarak kabul edilir. Bir anlık zaman dilimini yansıtan öyküler karakterleri (genelde 1 ve 3 karakterden oluşur) açımlamaya, öğütte bulunmaya gücü yetmez, dolayısıyla küçürek öyküdeki tamamlanmamışlık olabilirliklere kapı açar. Şeza Bargus’un Çatlama küçürek öyküsü başlık dahil 22 sözcük, 4 tümceden oluşan düalist unsurlar barındırdığı öyküdür. Düalizm en genel anlamıyla birbirine bağlı fakat iki karşıt bir unsur, prensipdir. Öyküdeki düalizm de ikililiğe ve zıtlığa işaret ettiği gibi, birbirine bağlı iki karşı değerlerin bütünüdür. Bütünün, aslın ikiye bölünmesi, asıl olanın ortadan kalkmasıdır. Asıl olanın yok olması, hiçliğin veya sahteliğin ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla öyküdeki düalizm: a) Modernleşen insanın modernleşmekle gelenek ve göreneklerine, insanlık özelliklerine, ve kendine yabancı kalması; b) Anne karnındaki çocuğun kararsızlığı ve dünyaya gelmekte tereddütte ve ikililikte bulunması şeklinde çözümlenebilir. Anahtar Kelimeler: küçürek öykü, düalizm, modernizm, ötekileşme.