An examination of David Hume's use of "propositon" and "deduction" in Hume's law: an objection to the standart interpretation of the "is-ought" problem
Yükleniyor...
Tarih
2015
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
Erişim Hakkı
info:eu-repo/semantics/openAccess
Özet
Günümüz felsefecileri Hume Yasası'nı, genellikle, mantıksal ya da anlamsal bir tez olarak yorumlamaktadırlar. Buna göre, herhangi bir geçerli argüman, öncülleri arasında en az bir tane ahlaki içeriğe sahip bir önerme bulundurmuyorsa, sonucunda da ahlaki içeriğe sahip bir önerme bulunduramaz. Bu yorumlama, Hume'un kullandığı "önerme" ve "tümdengelim" kelimelerinin yanlış ele alınmasına dayanmaktadır. "Önerme" ve "tümdengelim" terimlerinin ilgili bağlam çerçevesinde anakronistik bir biçimde ele alınmaması gerektiğini savunacağım. Bu terimlerin doğru yorumlamaları şu şekilde olmalıdır: (1) "önerme" teriminin hiçbir özel (mantıksal) bir anlamı bulunmamaktadır ve (2) "tümdengelim" terimi çok geniş anlamıyla bütün çok-basamaklı çıkarım türlerini kapsamaktadır. Bu açıdan Hume Yasası, mantıksal ve anlamsal tez yorumlamalarının öne sürdüğünden daha geniş bir iddiaya sahiptir. Bu makalede, "önerme" ve "tümdengelim" terimlerinin Hume bağlamında nasıl doğru yorumlanabileceğini tartışacağım. Eğer bu doğru yorumlamaya uyacak olursak, Hume'un tezinin özel olarak ne mantıksal ne de semantik bir iddiası olmadığı görülecektir. Daha ziyade Hume, ahlaki yargılarımızın altında yatan hiçbir psikolojik ideler arası ilişki ya da olgulara dair durumun bulunmadığını tartışmak istemektedir. Bu yorumlamaya göre, "dir/dır-meli/malı" pasajının en can alıcı teriminin "ilişki" kavramı olduğu görülebilecektir. Hume Yasası, Hume'un, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme(İnceleme; T) adlı eserinin üçüncü kitabının ilk kısmının sonunda bir pasajda yer almaktadır (T 3.1.1). Bu pasaj kelimesi kelimesine okunduğunda, Hume'un dir/dır ile bağlanmış önermelerden meli/malı ile bağlı önermelerin tümdengelimsel olarak çıkarsanamayacı iddiasını öne sürdüğü şeklinde yorumlanabilir. Bu okuma üzerinden de standart yorumlama olarak adlandırdığım Hume Yasası yorumlaması türemektedir. Buna göre, Hume, geçerli argümanlarımızda meli/malı ile bağlı önermelerin sonuçta yer alması halinde en az bir öncülünde bu türden bir önerme olması gerektiğini iddia etmektedir. Fakat bu yorumlamanın dayandığı iki önemli terim olan "önerme" ve "tümdengelim" dikkatli incelendiğinde Hume'un bu terimler ile farklı kavramları kastettiği görülecektir. Bu durumda da standart yorumlama kabul edilebilir bir yorumlama olmaktan çıkacaktır. İlk olarak "önerme" terimini inceleyecek olursak, bu terimin hem bahsi geçen pasajda hem de İnceleme'nin genelinde, bizim bugün anladığımız gibi bir teknik anlam ile kullanılmadığı görülecektir. Teknik bir anlamda kullanılmanın aksine, Hume "önerme" kelimesini her cümle ya da her anlamlı ve doğruluk değeri taşıyabilecek cümle için kullanmaktadır. İnceleme'de önerme kelimesini aradığımızda 51 kez kullanıldığını görebiliriz. Fakat cümle kelimesini aradığımızda şaşırtıcı bir şekilde bu kelimenin sadece bir kez kullanıldığı görülmektedir. Bu da göstermektedir ki; Hume, önerme kelimesini cümle anlamında da kullanmaktadır. İstatistiksel olarak iddiamı destekleyen bu veri aynı zamanda bağlamsal olarak da desteklenmektedir. T 1.3.7'deki pasaj Kail (2007: 38), Cohon (2008: 26) ve Owen'in (1999: 99) de dedikleri gibi Hume için "önerme" kavramının ideler arası ilişkilerin ifadeleri ya da geniş anlamda yargı ve inanç anlamına geldiğini göstermektedir. "Dir/dır-meli/malı" pasajındaki kullanıma baktığımızda soruna dair vurgunun önermelerin önerme yapılarına yönelik olmadığını; önermelerin ifade ettikleri ilişkilerin niteliğine dair olduğu görülmektedir. Bu durumda pasajda önem arz eden terim "önerme" değil "ilişki"dir. Hume'un ilişkiler görüşü bu makalede konu alınmayacaktır. Zira bu bütünüyle ayrı bir çalışma gerektirir. Fakat kısaca şunu söylemeliyim ki ahlaki önermelerin geçerli argümanlarla çıkarsanamayacağı iddiası, Hume'a göre ahlaki önermelere karşılık ilişkiler olmamasından kaynaklanmaktadır. İkinci olarak, standart yorumlamanın temel aldığı çok daha önemli bir kavram olan "tümdengelim" terimini inceleyeceğim. Standart yorumlamanın aksine, "tümdengelim" teriminin, Hume bağlamında, bugün bizim anladığımız anlamının ötesinde, çok daha geniş bir biçimde çıkarım; -özellikle de, çok basamaklı çıkarımların tümü için kullanıldığını savunacağım. İlk olarak, tekrar, İnceleme'deki arama sonuçlarına bakarsak, "tümdengelim" kelimesinin dört kez ve bu kelimenin türevlerinin de sadece bir kez geçtiğini görebiliriz. Bu sonuç iki şekilde yorumlanabilir. Birçok araştırmacının da söylediği gibi, Hume'un tümdengelim kelimesi yerine "kanıta dayalı akıl yürütme" terimini kullandığını ve bu iki terimin aynı anlama geldiğini iddia edebiliriz. Diğer taraftan, görece daha az sayıda araştırmacının söylediği gibi, tümdengelim terimi ile Hume'un "genel olarak argüman" demek istediğini ve "kanıta dayalı akıl yürütme" ile "zorunlu olarak doğru öncüller ve sonuç içeren argüman"ları kastettiğini savunabiliriz. Benim hedefim özellikle "dir/dır-meli/malı" pasajındaki kullanımı anlamak olduğundan; bu yorumlamalardan hangisinin daha doğru olduğundan ziyade hangisinin mevzu bahis pasajdaki kullanımı daha doğru açıkladığını tespit etmek daha fazla önem taşımaktadır. Bu dört kullanım incelendiğinde, Hume'un "tümdengelim" terimi ile yalnızca kanıta dayalı çıkarımı kastetmediği görülebilir. Kanıta dayalı çıkarım, Hume'a göre, sonucunu öncülleri içerisinde barındırmalıdır. Yani kanıta dayalı çıkarımlarda yeni bir bilgi ortaya konulamaz. Bu anlamıyla kanıta dayalı çıkarım bizim bugün kullandığımız anlamıyla "tümdengelim" kavramıyla benzer anlamlı olarak yorumlanabilir. Ancak, tümdengelimsel çıkarımlar için Hume, "apaçık çıkarımlar" ifadesini kullanırken, örnek olarak kanıta dayalı çıkarımların yanı sıra delile dayalı çıkarımları da örnek olarak göstermektedir. Bu durumda hem ideler arası ilişkiler hem de olgulara dair durumlardan türetilen ideler birer tümdengelim olarak anlaşılmalıdır. Bu durum sözü edilen pasajın son cümlesinde de kendini göstermektedir. Araştırmacılar, dönemin "tümdengelim" kavramını açıklamak için hem dönemin diğer filozoflarının kullanımlarına hem de dönemin sözlük ve mantık kitaplarındaki ifadelere başvurmaktadır. Ancak, Hume'un bir deneyci olduğu göz önünde bulundurulduğunda dönemin deneycilerinin tümdengelim anlayışı daha belirleyici bir rol oynayacaktır. Deneyciler için tümdengelim tasımsal olmaktan öte psikolojik bir çıkarımdır. İdeler arasında aracı bir ideye gerek duymadan türetilen ideler tümdengelimsel olarak çıkarsanmaktadır. Locke (1975), Gassandi (1981) ve Arnauld ve Nicole (1996) tümdengelimi bu şekilde kullanmışlardır. Tabi ki, bu ipuçları dönemin tümdengelim anlayışını ortaya koymak için yeterli olmasa da, Hume'un kullanımını anlamamız için yeterli kaynağı sağlamaktadır. İnceleme'deki metinsel ipuçları Hume'un deneyci gelenek ile paralel bir "tümdengelim" kullanımı olduğunu söylemeyi gerektirmektedir. Tüm bu açıklamalara ek olarak Hume'un bahsi geçen pasajda neden "tümdengelim" terimini kullandığını da açıklamamız gerekmektedir. Hume tümdengelim yerine "çıkarım" ya da "argüman" terimlerini de kullanabilecekken neden ısrarla "tümdengelim" terimini kullanmıştır? Bu hususla ilgili Annette C. Baier (2010) orijinal bir iddia öne sürmektedir. Baier'e göre Hume, aynı Locke gibi, "tümdengelim" terimini sözlü ifade yetisi olan canlıların (örn. insanların) kullanabileceği bir araç olarak görüp, daha genel bir ifade olan "çıkarım" terimini akıl ya da biliş sahibi olan tüm canlıların (örn. hayvanlar) yapabildiği bir operasyon olarak kullanmaktadır (2010: 52). Buna göre, "çıkarım" tek basamaklı (direkt) edinimleri oluştururken, "tümdengelim", çok basamaklı bütün çıkarımları kapsamaktadır. Örnek olarak, görsel duyumlardan edinilen algılar birer "çıkarım" oluştururken, algılar setinden çıkarsanan bütün ideler birer "tümdengelim"dir. Sonuç olarak, bu makalede Hume'un "tümdengelim" terimi ile ideler arası ilişkilere dair çıkarımlarla olgulardan türetilen bütün çıkarımların genel bir adını ifade ettiğini iddia etmekteyim. Bu makalede Hume Yasası'nın yeni bir yorumlaması yapılmamıştır. "Meli/malı" ifadelerinden "dır/dir" ifadelerinden neden çıkarsanamayacağı hususu bu makalenin ele aldığı bir konu değildir. Bu yorumlama her ne kadar çok daha önemli olsa da, bu makalede ortaya konan terimlerin analizi olmadan Hume Yasası'nın başarılı bir yorumlaması elde edilemez. Bu kapsamda, makale Hume Yasası yorumlamalarına şu katkıları sağlamaktadır. İlk olarak, Hume Yasası mantıksal ya da anlamsal bir tez olarak kısıtlandırılamaz. İkinci olarak, Hume'un ilişkiler görüşünün dikkatli bir incelemesi olmaksızın "meli/malı" önermelerinin doğasını tam olarak anlayamayız. Son olarak, İnceleme 3.1.1'e sağlam bir bakış bize, Hume'un ahlaka dair önermelerin psikolojik alt yapısına, onların biçimsel yapılarından daha fazla önem vermiş olduğunu gösterecektir. Bu durumda, Hume Yasası mantıksal ya da anlamsal bir tez olmaktan öte psikolojik bir tez olarak ele alınmalıdır.
Contemporary scholars frequently interpreted Hume's Law as a logical or semantic thesis. Accordingly, no argument can have a conclusion with moral content without having at least one premise containing a moral term. This interpretation depends on the misconception of Hume's use of the terms "proposition" and "deduction". I argue that "proposition" and "deduction" in the relevant context should not be interpreted anachronistically. The correct interpretation of these terms would be that; (i) "proposition" has no special (logical) meaning, and (ii) "deduction" means very broadly all types of multi-step inferences. In this case, Hume's Law offers a wider claim than the logical and semantic thesis suggest. In this paper, I am going to argue for this correct interpretation of Hume's use of the terms "proposition" and "deduction". If we appeal to this correct interpretation, we can see that Hume's thesis has no specifically a logical or semantic point. Hume wants to argue instead that our moral judgments have no underpinning psychological relations of ideas or matters of facts. According to this interpretation, it can be seen that the crucial term of the "is-ought" passage is Hume's "relations"
Contemporary scholars frequently interpreted Hume's Law as a logical or semantic thesis. Accordingly, no argument can have a conclusion with moral content without having at least one premise containing a moral term. This interpretation depends on the misconception of Hume's use of the terms "proposition" and "deduction". I argue that "proposition" and "deduction" in the relevant context should not be interpreted anachronistically. The correct interpretation of these terms would be that; (i) "proposition" has no special (logical) meaning, and (ii) "deduction" means very broadly all types of multi-step inferences. In this case, Hume's Law offers a wider claim than the logical and semantic thesis suggest. In this paper, I am going to argue for this correct interpretation of Hume's use of the terms "proposition" and "deduction". If we appeal to this correct interpretation, we can see that Hume's thesis has no specifically a logical or semantic point. Hume wants to argue instead that our moral judgments have no underpinning psychological relations of ideas or matters of facts. According to this interpretation, it can be seen that the crucial term of the "is-ought" passage is Hume's "relations"
Açıklama
Anahtar Kelimeler
Felsefe, Metaethics, Fact-Value Distinction, Morality, Sentimentalism, Emotivism, Moral Judgments, Normativity
Kaynak
WoS Q Değeri
Scopus Q Değeri
Cilt
0
Sayı
24
Künye
Erdenk, A. E. (2015). David Hume'un Hume Yasası'nda "önerme" ve "tümdengelim" terimlerini kullanımının bir incelemesi: "dir/dır-meli/malı" probleminin standart yorumlamasına bir itiraz. Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 0, 24, 133-150.