2024 - Cilt: 1 Sayı: 1

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 5 / 5
  • Öğe
    “Gece bülbül, ağaran vakte kadar..” hâfız ve şirâz
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2024) Uğurlu, Kamil
    Şehir tarihçileri şehrin bir nüve etrafında teşekkül ettiğini, bu nüvenin bir mâbet, medrese ve ticaret ünitelerinden ve bütün bunları kuşatan mahallelerden teşekkül ettiğini söylerler. Doğrudur, fakat istisnaları vardır. Büyük bir kültür alanının dörtbir tarafına meselâ dört direk dikilse, bu direklerden birine Firdevsî dense, diğerine Sâdî, bir diğerine Hayam ve nihâyet dördüncüsüne Hâfız denilse ve şehir denilen örgü bu dört direk arasına örülse, işte burası da şehir olur. Hatta Şirâz olur. Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olur. Şehri örmek için Hüdâ buraya malzemeyi bolca sunmuş. Bu dört ana direkten başka şairler, feylesoflar, şahlar, sultanlar, krallar, çiçekler, saraylar, güller, güller, güller, orkideler bezletmiş. Gül bahçeleriyle bir yol, bazan on kilometre devam ediyor. On kilometre devam eden bir “Gülistan” başka yerde zor görülür.
  • Öğe
    Türk ebrûsunun târihi, husûsiyetleri, kullanım yerleri ve tekâmül süreci
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2024) Babaoğlu, Tevfik Alparslan
    Araştırmacılar, ebrû tekniği ile yâni bir sıvı üzerinde boyaları yüzdürmek ve ortaya çıkan deseni kâğıda tespit etmek sûretiyle kâğıt boyama usûlünün, kâğıdın îcâdıyla berâber ortaya çıkmış olabileceğini söyleseler de bunu doğrulayacak delilleri sunamamaktadırlar. Bugüne kadar bu konuda somut deliller sunulamasa da; sanat tarihçilerinin, bir Uzak Doğu kâğıt bezeme sanatı olan ve esin ya da tekâmül yoluyla ebrûya dönüşmüş olduğunu ifâde ettikleri suminagaşi tekniği konusunda yazılmış en eski belge Song Hânedanlığı sırasında yaşamış olan Su Yijian’ın (957-995) yazmış olduğu bir risâledir. Ancak bu risâlede târif edilen usûllerle bezenmiş kâğıtların örnekleri bulunmamaktadır.
  • Öğe
    Selçuklu halılarında yıldız yanışı ve sembol dili
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2024) Aytaç, Ahmet
    İnsanlığın vazgeçilmezi olan el dokumacılığında, medeniyete sürekli öncülük eden Türk Milleti olmuştur. Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar el dokumacılığı alanında tarih boyunca sanat seri niteliğinde üretim devam etmiştir. Bu tarihi seyrin altın çağını ise Selçuklu halıları oluşturur. Bugüne kadar gün ışığına 18 adet Selçuklu dönemine ait halı çıkmıştır. Sembolik anlatımın inançla bağlantısının olduğu kesindir. Bu anlamda Selçuklu halılarında kullanılan yanışlarında bir sembol dilinin olduğu muhakkaktır. Yıldız yanışı ise Orta Asya gelenekli olarak, Türk okuma sanatında günümüze kadar kullanıla gelen önemli bir süsleme öğesi olmuştur. Ayrıca değişen din ve sosyal anlayışa rağmen süsleme öğesi olarak geçerliliğini koruyan yanışlara da iyi bir örnek durumundadır. Selçuklu halılarında sıklıkla kullanılmış olan yıldız yanışının dini inançla alakalı olarak bu dokumalara aktarılmış olabileceğine dikkat edilmelidir.
  • Öğe
    Ressam Hasan Pekmezci’nin “yaşam” konulu resimleri üzerine değerlendirme
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2024) Başbuğ, Fatih
    1945 yılında Konya’da dünyaya gelen Ressam Hasan Pekmezci, sanatçı ve eğitimci kişiliğiyle Türk sanatının gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. Türkiye’nin farklı bölgelerinde eğitimcilik yapan Pekmezci, buralardan edindiği izlenimleri, kendi resim dünyasında biçimlendirerek, karakteristik tarzıyla içsel dünyasından dış dünyaya taşımıştır. Sanatçı, Avrupa’daki baskı resim kültürünün Türkiye’de yaygınlaştırılması için çaba sarf etmiş, bu alanda yayınlar yapmış, sergiler açmış, uygulama çeşitliliği geliştirerek, resim sanatında kendine yer edinmiştir. Türkiye’nin önemli kurumsal koleksiyonlarında eserleri bulunan sanatçı, çeşitli kavramlardan yola çıkarak, lekesel biçimler oluşturmuştur. Bu çalışma, Pekmezci’nin yaşam konulu eserleri özelinde, sanatçının yaşam kavramını ele alma biçimi, bakış açısı ve kavramsal anlamları üzerinde durmaktadır. Yaşam, yaşayan her canlı için tüm varlık işlevlerini sürdürdüğü süreçtir. Ressamlar için yaşam, kavramsal olarak sadece nefes alıp verme, büyüme, gelişme, üreme gibi organizmaların ortak hareketleri değil, aynı zamanda gelecek kaygıları, düzen, zaman gibi kişisel özellikler barındıran sistematik düşünceler bütünüdür. Ressam Hasan Pekmezci, düşünen, yazan, çizen ressam olarak, uzun yıllar sanat eğitimi vermiş, rengin ve çizginin bütünlüğü içinde önemli eserlere imza atmış, üretken kişiliğiyle Türk resminde iz bırakmış bir sanatçıdır. İnsanın yaşam süreci, Pekmezci’nin dikkatini çekmiş, geçmiş görünümler kendi içsel dünyasında yarattığı lekelerle, dinamik enerjiye evirilmiş, bu enerji, pentürel formlarda somut bir varlığa dönüşmüştür. Karbon ve suyun özelleşmiş kimyası aracılığıyla işleyen yaşam, Pekmezci’de renk lekeleri, konturlar, çizgiler, noktalar gibi resmin temel ilke ve elemanlarıyla doğrudan ilintili yapılarla form kazanmış, kavramsal, metaforik ve sembolik anlamlarla ifade edilmiştir. Ressamın anlatımcılıktan, dışavuruma uzayan bu resim dünyası, içsel yansımasının kodları hakkında ipuçları vermektedir. Her ressamın bir nevi renksel şair olduğu düşünülürse, kelimelerle ifade edilmeden, duygusal renk patlamaları ile açıklanabilecek ruhsal durumlar söz konusudur. Pekmezci’nin resimleri, 1960’lı yılların Türkiye’si, orta Anadolu insanını, kavramlardan yola çıkarak işlemekte, ressamın kendini özdeşleştirdiği biçimsel renk değerleriyle insan yaşamından görünümleri aktarmaktadır. Savaşın yıkım getirmesi, dolaylı olarak insan yaşamını olumsuz etkilemesi, kısıtlaması, mahkûm etmesi yaşam kavramıyla zıtlıklar oluşturmaktadır. Benzeri hoşnutsuzluk içeren kavramların karşısında duran, onu olumlayan barış kavramıyla paralellik arz eden yaşam, yüzyıllardır savaşlar görmüş, savaşçı genlere sahip Türk toplumunun yaşam kavramından beklentisini betimleyen sanatçı, bireysellikten çok genellemeleriyle dikkati çekmektedir. Yaşamın döngüsel yapısı, Pekmezci eserlerinde kalıcılığa dönüşmüştür. Pekmezci için yaşam, ölümle son bulmamakta, bedensel bir dönüşüm geçirmektedir. İnsanın varlığı son bulsa da ruhsal yapısı, ebedi olarak yaşayacak, dünyevi fiziksel irade yerini, gökyüzündeki bilinmezliğe bırakacaktır. Bilimle izah edilemeyen varlık dünyasında devam edecek yaşam, varlığını sürdürecektir. Tüm canlıların yaşamla, yaşanılmayan arasında bir konumda durduğunu anımsatan eserlerinde, kırmızı, siyah, gri, yeşil, sarı ve beyaz tonları ağırlıklı olarak kullanan sanatçı, rengin psikolojik etkisinden yararlanarak, insan ruhunun estetik algı düzeyine gönderdiği sinyallerle, mesajlarını daha kalıcı ve anlaşılır şekilde ortaya koymaktadır. Yaşam, Pekmezci eserlerinde üzerinde sıkça durduğu ve vurguladığı şekliyle her canlının doğal hakkıdır. Bu çalışmada, barış konusunun destekçi kavramlarından biri olan “yaşam” kavramını güncel bir sanatçı özelinde ele alarak, önemine vurgu yapılmış, resim dünyasındaki karşılığına değinilmiştir.
  • Öğe
    Philippe de champaigne’ nin “vanitas” eserinin ikonografik çözümlemesi
    (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2024) Soylu, Rasim; Nezir, Murat
    İnsanın ölümlü olması ve dünyanın fani olması insanlığın evrensel sorunlarından birisidir. Hayatın geçici ve fani olma kavramı özellikle mistik ve metafizik öğretiler arasında özel bir önem taşır. Sanat, ilk insandan itibaren içsel ve dışsal evreni konu alan bir dışavurumdur. Gerçeği betimleme, dünyanın güzellikleri, aşk ve sevgi sanatın ana konuları arasında yer alır. Ancak insanlığın acı ve dramları da pek çok sanat eserinde yansımıştır. Batı sanat tarihinde ölüm, kıyamet, haşir, mahşer yeri ve son yargı gibi konular da yaygındır. Gotik resimlerde olduğu gibi Rönesans ve Barok sanatında da bu konular çok işlenmiştir. Avrupa sanatında fanilik ve ölüm konusunu sembolize eden figüratif imgeler çoktur. Sanat eserlerini ikonografik olarak yorumlayan ve analiz eden sanat eleştiri yöntemleri olduğu gibi görsel yöntem bilimsel yöntemi de resimdeki ikon ve sembolleri okur ve yorumlar. Sanat tarihinde pek çok sanat eserinde yer alan kum saati, kafatası ve mum gibi objeler görünen anlamları dışında metaforik anlamlarda çağrıştırır. Bu çalışmanın amacı Philippe De Champaigne’ in “Vanitas” resminde yer alan ölüm ve fanilik imgelerini ikonografi yöntemiyle anlamlandırmaya ve çözümlemeye çalışmaktır.