Cilt 2 - Sayı 1 (Haziran 2019)
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Rıza Yıldırım (2018), Geleneksel Alevilik(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019-06) İrim, MüberraAlevilik inancıyla ilgili geçmişte ve günümüzde pek çok çalışma yapılmıştır. Özellikle son otuz yıldır akademik alanda Alevilik inancına aşırı bir ilgi olduğu görülmüştür. Fakat günümüzde yapılan akademik çalışmalar, 1950’den sonra kente göç eden Kemalizm, sosyalizm ve sol ideolojilerle tanışmış modern Alevilik üzerine yoğunlaşmıştır. Yalıtılmış bölgelerde kendi içine kapanan Aleviler, kentle ve kent kültürüyle tanışınca geleneksel Alevilikte oluşturulan toplumsal-dinî kodlar çözülmeye başlamıştır. Bu sebeple bugün yapılan modern Alevilik çalışmalarında Alevilik için önemli olan temel kodları görmemiz pek mümkün olmamıştır. Alevilik hakkında Türkiye’de yapılan ilk ciddi çalışmalar M. Fuad Köprülü tarafından yapılmıştır. Bu çalışmalar 20. yüzyıl boyunca yapılan çalışmaları derinden etkilemiştir. Lakin, Köprülü’nün düşünceleri ideolojik ve sosyal ortamdan bağımsız değildir. Haliyle Alevilik tam olarak ele alınamamış ve bazı önemli hususlar gözden kaçırılmıştır. Mevcut çalışmalardan farklı ve Alevilik için gerekli bir çalışma ortaya koyan Rıza Yıldırım’ın bu eseri 2013-2016 yılları arasında TÜBİTAK tarafından kurumsal ve finansal olarak desteklenen bir projedir. Proje belirli aşamalardan geçtikten sonra Geleneksel Alevilik (İnanç, İbadet, Kurumlar, Toplumsal Yapı, Kolektif Bellek) adı ile 2018 yılı Ekim ayında İletişim Yayınları tarafından yayımlanmıştır.Öğe Elif Yılmaz - Sena Güme (Editörler), (2018) Toplum Ve Kültür(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019-06) Özer, Mehmet ŞirinEserin ilk dört sayfasında, alışıldık bir şekilde künye bilgileri yer almaktadır. Beşinci sayfada bizi eserin “Ön Söz” bölümü karşılamaktadır. Editörler Elif Yılmaz ve Sena Güme, “Ön Söz” kısmında sosyoloji, antropoloji, siyaset bilimi ve kültür hakkında bilgi vermektedirler. Ayrıca sosyal sistemin, toplumun ve bireyin davranışlarını şekillendirdiğini de belirtmektedirler. Din, sanat, ekonomi, müzik gibi alanların “toplum ve kültürün” ilişki ve pratiğinde sistem kurucu olduğuna değinmektedirler. Daha sonra çalışmalarının çerçevesini belirterek teşekkür bölümüne geçmektedirler. Politik kültür, ekonomik kültür, teknolojik kültür ve beşeri kültür gibi farklı açılımlardan yararlanan yazarlara, katkılarından dolayı şükran duyduklarını görmekteyiz. “Ön Söz” bölümü kitabın hacmine nispetle biraz daha kısa diyebiliriz. Yapılanların farklı ve yeni olan tarafları ile bunlara neden gerek duyulduğu, hangi gerekçelerden hareket edildiği, neyin niçin ve nasıl yapıldığı konusuna değinilmemiştir. Teşekkür borçlarının sahiplerine iadesi ile neticelenen “Ön Söz”ün arkasından “İçindekiler” bölümü gelmektedir.Öğe Murat Özer, (2018) Osmanlı’da Seyahat Kültürü: Kervansaraylar(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019-06) Gürsoy, Ademİlk çağlardan bugüne kadar gerçekleştirilen seyahat faaliyetleri kültürel, dinî, ekonomik ve askerî amaçlarla yapılmaktadır. Seyahat kültürünü oluşturan unsurlar ticaret yollarını, şehirleri ve ekonomiyi canlı tutmada büyük öneme sahip kervan yolculukları ve bu yolculukların konaklama yerleri olan kervansaraylardır. Anadolu ve Mezopotamya tarih boyunca önemli ticaret yollarının üzerinde olması sebebiyle konaklama faaliyetlerinin ortaya çıktığı ve konaklama yerlerinin en güzel örneklerinin verildiği yerleridir. Bu durumun temel sebebi doğuya ve güneye gitmek isteyenlerin, yani İpek ve Baharat yollarını kullanmak isteyenlerin buralardan geçmek zorunda olmasıdır. İpek ve Baharat yollarını kullanan tüccarların konaklama ihtiyacının karşılanması için Anadolu’nun pek çok yerinde kervansaraylar, hanlar inşa edilmiştir. İnşa edilen bu yapılar hem sosyal hayatı hem de ticareti etkilemiştir. Kervanların halk üzerindeki etkisini kervanla ilgili sözlerde görmek mümkündür. “Irak yerin haberini kervan getirir.”, “Uzak yerin salığını kervan getirir.”, “Yol bilen kervana katılmaz.”, “İt ürür, kervan yürür.”, “Kervan yolda düzülür.”, “Kuş uçmaz, kervan geçmez.”, “Topal eşekle kervana karışmak (katılmak)” (Şen, 2017: 152) gibi sözleri söyleyen bir halkın kervanlardan etkilenmediğini söylemek mümkün değildir. Ticaretin sosyal hayattaki etkilerini, ulaşım yolları üzerinde bulunan ve âdeta ticaret kervanları için doğal güzergâh durumunda olan Anadolu’da kurulmuş Türk devletlerinde de görmek mümkündür.Öğe Fars Edebiyatında Hamriyye(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019-06) Keyvani, Mecdüddîn; Kaska, ÇetinAsıl konusu şarap, şarap içmek ve bununla ilgi şeylerin anlatıldığı şiirlere hamriyye denilmektedir. Fars edebiyatında ilk defa Sâmânî dönemi şairlerin şiirlerinde içki tarif edilmiştir. Sâmânîler döneminde bize ulaşan en önemli ve kapsamlı hamriyye Rûdekî-i Semerkandî’ye ait olan doksan iki beyitlik kasidedir. Rûdekî’den sonra en güzel ve derli toplu hamriyye yazan kimse şair Beşâr-i Mergezî’dir. Şair Menûçihrî’nin kaside ve musammatlarında hamriyye söyleme geleneği en uç zirveye ulaşmıştır. Senâî ve Hâkânî gibi mütedeyyin ve dindar şairler bile şiirlerinde şaraptan bahsetmişler. Tasavvufun yaygınlık kazanması ve tasavvufi fikirleri beyan etmek için şiirin kullanılmasıyla birlikte hamriyyeler ve hamriyye ıstılahları mecazi bir surette kullanılmaya başlanmıştır. Hamriyye bütün nazım şekilleriyle yazılmıştır.Öğe Alman Seyyah Engelbert Kaempfer’in Gözünden Şah Süleyman ve Sarayı(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019-06) Keser, MeldaEngelbert Kaempfer, 1681 yılında, bilimsel çalışmalarını sürdürmek amacıyla İsveç’e göç etmiş ve oradan Kral XI. Karl’ın talimatıyla İran’a gönderilmek üzere oluşturulan heyette, heyetin sekreteri ve doktoru olarak görevlendirilmiş, tıp alanında uzman bir Alman araştırmacıdır. İsveç Kralı’nın amacı ve heyete vermiş olduğu görev, İran ile yeni ticaret yolları geliştirmek ve Şah’ı Osmanlı’ya karşı birlikte hareket etmeye ikna ederek anlaşma sağlamaktır. Heyet 29 Mart 1684 tarihinde İsfahan’a ulaşır. Kaempfer buradaki görevinde 20 ay kadar kalır, Farsça ve Türkçe öğrenir, çevresine, saraya, topluma dair gözlemlediği ve öğrendiği her ayrıntıyı yazar. İran Şahı’nın Sarayı başlığı altında derlenmiş yazılarını, dolaysız olarak sarayı ve İran’ı tanıtmaya yönelik metinler olarak kaleme almıştır. Kaempfer’in, Alman Edebiyatına dahil olan seyahatname türündeki bu eseri Almanya’da, Türk Tarihine ilişkin önemli bir başvuru eseridir. Yürütülecek bu çalışmayla, Alman seyyah Engelbert Kaempfer’in kendisinin ve seyyah yönünün, İran seyahatinin ve seyahatnamesinin özellik ve içeriğinin ele alınarak hem Alman Dili ve Edebiyatı alanında hem de Türk Tarihi alanında Türkiye’de yürütülecek çalışmalara katkı sağlanması amaçlanmıştır. Çalışmanın sınırlandırılması bağlamında, Kaempfer’in anlatım ve görüşünü sunmaya yönelik seyahatnameden seçilen kısımlar Şah Süleyman’ın kişilik özellikleri ve saray işleyişine dair anlatımlarıdır. Böylelikle, bu çalışmada Türkiye’de çevirisi bulunmayan, bu önemli eseri Almanca aslından inceleyerek, Kaempfer’in aktarımlarından örnekler sunmak suretiyle, Türk Tarihi literatürüne ve ilgili alanlarda yürütülecek yeni çalışmalara da katkı sağlanması amaçlanmıştır.Öğe Milli Kültür Ve Tarihimize Hayat Veren Yazar Sevinç Çokum Un, Evlerinin Önü Ve Rozalya Ana Adlı Hikâye Kitapları Üzerine Bir Yapı İncelemesi(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019-06) Yanardağ, Mehmet Fetih; Kundak, GülşahBu çalışmada Sevinç Çokum'un kaleme aldığı "Evlerinin Önü", “Rozalya Ana” adlı hikâye kitapları yapı unsurları bakımından incelenmiştir. Sevinç Çokum, Türk edebiyatının 1970'te tanıştığı bir kadın yazardır. Hikâyelerinde, Türk sosyal yaşamı içerisinde kadının durumunu belirleyen unsurlar, kadın ve toplum birlikteliği içerisinde verilir. Bunun yanında, yaşlılık ve zamanı sorgulama da Çokum'un hikâyelerinde yer almaktadır. Yazar, bu konuların toplumsal sorunlarımız olduğunu düşünmektedir. Çokum'un, ailenin devamına da inanan bir yazar olduğu anlaşılmaktadır. Öykülerinde, dirençli, kendine güvenen, vefakâr kadınların yanı sıra küçük dünyalarında ruhsal sorunlar yaşayan kadınlara da yer vermiştir. Sevinç Çokum’un eserlerinde kullanılan zaman, aktüel zamandır. Çokum, hikâyelerinde geçmişi tarihle birlikte yoğurmaktadır. Geçmişine bağlı, maziyi unutmamış bir yazardır. Bir başka işleyiş yönü de kendi zamanında yaşayan insanları anlatırken onların geçmişle olan bağlarını ustalıkla okuyucuya aktarmasıdır. Eserlerinde, çoğunlukla toplumsal konulara ağırlık vermiştir. Türk toplumunun bugüne değin gelişinde etkili olan olumlu ve olumsuz bütün olaylar, geleneğimiz, maziden kopuşumuz, inançlarımız, yaşanan parçalanmalar, düşünce ufkumuzun değişmesi, yaşanan çıkmazlar ve bu sorunlara aradığı çözümlerin, onu yazmaya daha çok yönelttiğini kendisi söylemektedir. Sevinç Çokum’un hikâyelerinde, kişiler, alt ve orta gelirli insanlardır. İçinde bulundukları yaşam şartları içinde anlattığı hikâyelerinde "milli unsurları" öne çıkarmıştır. Yazarın milli kimlikle bağlantılı olarak, vatan ve bayrak sevgisine de özel değer verdiği, bunları eserlerinde kutsal kavramlar olarak işlediği görülür. Sevinç Çokum, dil ve üslup açısından, Türkçeyi ustalıkla kullanması yönüyle ön plana çıkmış bir yazardır. Daha küçük yaşlardan itibaren büyüklerinin konuşmalarına dikkat etmesi ve benimsemesi onun dil ve üslubunda çok etkili olmuştur. Yazarlığının ilk yıllarında eski kelimelerden faydalanmayan yazar, bu düşüncesini daha sonra değiştirir. Mekân olarak en çok tercih ettiği yer İstanbul’dur. İstanbul doğumlu bir sanatçı olarak hemen hemen her eserinde mekân olarak İstanbul’u kullanmıştır.Öğe İkinci Dünya Savaşı’nda Stratejik Mançurya Operasyonu Ve Türk Basını(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019-06) Aras, Emre; Benhür, Çağatayİkinci Dünya Savaşı, XX. yüzyılın en önemli siyasi gelişmesi olmuştur. Stratejik Mançurya Operasyonu ise bu savaşın sona erdirilmesinde adeta dönüm noktalarından birisi haline gelmiştir. Sovyetler Birliği ile Japon İmparatorluğu arasında meydana gelen bu muharebe sonucunda Japon İmparatorluğu teslimiyeti kesin olarak kabul etmiş ve nihayet savaş sona ermiştir. 9 Ağustos 1945 günü Kızılordu’nun üç cepheden Japonya’nın Mançurya topraklarına taarruzu ile başlayan bu operasyon, 2 Eylül 1945 günü Japonya’nın teslim olmasıyla resmen sona ermiştir. Harekâtın 23 gün gibi kısa bir sürede tamamlanması beklenmedik bir gelişme olmuştur. Bunun sebepleri olarak Sovyetler Birliği’nin bu savaşa daha hazırlıklı girmesi, büyük bir stratejik başarı göstererek tüm cephelerde Japon direnişini başarısızlığa uğratması ve müttefiklerinden aldığı yardımlar gösterilebilir. ABD’nin harekâttan hemen önce atom bombalarıyla Japon şehirlerini vurması da Japonlar’da psikolojik bir çöküntüye sebep olmuş ve bu da Sovyetler Birliği’nin işini daha da kolaylaştırmıştır. Bu harekât İkinci Dünya Savaşı’nın sonlandırılmasında bir dönüm noktası olmuştur. Japonya’nın atom bombası saldırıları sebebiyle teslim olmak zorunda kaldığı yönündeki yaygın görüş yeterli değildir. Çünkü atom bombaları atıldıktan sonra Japon direnişi hâlâ devam etmekteydi. Günümüz araştırmalarında bu durum göz ardı edilse de Mançurya üzerine yapılan bu Sovyet harekâtının hemen akabinde Japonya barış istemek zorunda kalmıştır. Bu kısa süreli savaş Türk basınında oldukça geniş yer bulmuştur. Dönemin tirajı yüksek gazeteleri neredeyse her gün bu savaşı manşetlerine taşımışlardır. Gazeteler, destekledikleri ideoloji kapsamında yer yer tarafgir yorumlar yapmaktan da çekinmemişlerdir. Gazetelerde yer alan haberler, büyük ölçüde araştırmalarla uyuşmakla beraber yer yer yanlış haberlerin de yapıldığı görülmektedir. Türk gazeteleri yaptıkları haberlerde büyük ölçüde savaşan devletlerin resmi tebliğlerini ve dış basını kaynak olarak göstermiştir.Öğe Galatia Valisi Marcus Lollius(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019-06) Bulut, EsraGalatia, bulunduğu coğrafi konum açısından Küçük Asya üzerinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Kabaca bugünkü Orta Anadolu Bölgesi’nin büyük bir kesimine hâkim olan Galatlar, uzun bir süre krallık olarak bu bölgeyi yönetmişlerdir. Ancak Roma’nın hamiliğinde Galatia’yı yöneten son kral Amyntas’ın MÖ 25’te Homonadlar tarafından öldürülmesinden sonra bölge, Augustus tarafından Roma Eyaleti olarak ilhak edilmiştir. Bu olayın hemen akabinde Augustus bölgeye vali olarak sadık bir dostu olan Marcus Lollius’u tayin etmiştir. Böylece Galatia Eyaleti üzerinde söz sahibi olan Marcus Lollius yeni kurulan eyaletin düzenlenmesinde oldukça önemli bir görev üstlenmiştir. MÖ 25-22 tarihleri arasında Galatia Valiliği yapan Marcus Lollius, bu görevinden yaklaşık bir yıl sonra Augustus’un destekleri sayesinde consul olmuştur. Ardından Makedonia’da proconsul olarak Roma’ya hizmet eden Marcus Lollius MÖ 17 yılında Germenler tarafından büyük bir askeri yenilgiye uğratılmıştır. Marcus Lollius, daha sonra Augustus’un evlatlığı Gaius Caesar’ın yanında yer almış ve onun danışmanlığını yapmıştır. Bu süreçte Gaius Caesar’ı Augustus’a karşı olumsuz manada yönlendirmiştir. Lollius, Gaius Caesar’ın Doğu’ya yaptığı seferlerde onun yanında yer almış ve böylece siyasi bakımdan güçlü bir konuma yükselmiştir. Bu seferler esnasında Marcus Lollius’un valiliği sırasında bölgede bulunması ve dolayısıyla burayla ilgili fikir sahibi olması, Gaius Caesar açısından büyük bir avantaj olmuştur. Gaius Caesar’ın da desteği ile kariyeri bakımından mühim bir konumda yer alan Marcus Lollius sahip olduğu bu mevkide uzun bir süre kalamamıştır. Siyasi açıdan etkili ve hızlı manevralar yapabilen Marcus Lollius, bu başarısını tam anlamıyla kariyerine yansıtamamıştır. Zira Velleius Paterculus onu, parayı dürüstlüğe tercih eden bir adam olarak tanımlamaktadır. Bu çalışmada Galatia’nın ilk valisi olan Marcus Lollius’un hayatı ve mesleki kariyeri incelenecektir.Öğe Parion Roma Hamamı 2014 Kazı Çalışmalarından Bir Grup Geç Roma Seramiği(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019-06) Ergül, GözdeÇalışma kapsamında incelenen seramik parçaları, Roma Hamamı 2014 kazı sezonunda ele geçmiştir. 2006 kazı sezonunda çalışmaları başlayan yapıda ele geçen akantus başlıklarının stilistik açıdan değerlendirilmesi sonucu, MS 2. yüzyıla ait olduğu tespit edilmiştir. 2009 sezonunda bulunan fakat orijinal yeri belli olmayan, MS 2-3. yüzyıla tarihlenen mozaik parçaları ve MS 2-3. yüzyıla tarihlenen çok sayıda seramik parçası ele geçmiştir. Tüm bu bulgularla yapı MS 2. yüzyıla tarihlenmiştir. Yapının MS 2. yüzyıla tarihlenmesinin yanı sıra günümüze dek ulaşan buluntular (MS 5-7. yüzyıl tarihli Geç Roma Kırmızı Astarlıları Seramikler, kandiller) Geç Antik Dönem’de yoğun bir kullanım gördüğünü göstermektedir. Bu geniş tarih aralığında birçok kez onarım görmüş olmalıdır. Çalışmaya alınan seramikler hamamın dört numaralı mekânında ele geçmiştir. 67 adet seramik parçasının incelendiği çalışmada Afrika Kırmızı Astarlı Seramikleri (Geç Roma A-B), Phokaia Kırmızı Astarlı Seramikleri (Geç Roma C) ve Açık Renkli Geç Roma Seramikleri tipolojik ve kronolojik açıdan değerlendirilmiştir. Bu eserlerin tümü MS 5-7. yüzyıl aralığında, Geç Roma Dönemi’ne aittir.Öğe Sinabıç’tan (Dalisandos?) İthal Seramikler: Doğu Sigillata A, Kıbrıs Sigillatası, Kurşun Sırlı Seramik(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019-06) Körsulu, HaticeSinabıç antik yerleşim alanının, antik ve modern kaynaklarda Dalisandos kenti olduğu önerilmektedir. Kentte yürütülen yüzey araştırmalarında yoğun miktarda Hellenistik ve Roma Dönemleri’ne ait seramikler ele geçmiştir. Bu çalışmada yerleşimden ele geçen Doğu Sigillata A, Kıbrıs Sigillataları ve Kurşun Sırlı Seramikler değerlendirilmiştir. Sinabıç (Dalisandos?), Doğu Akdeniz kıyılarını Anadolu’nun iç kesimlerine bağlayan Sertavul Geçidi üzerinde yer almaktadır. Doğu Sigillata A Seramikleri, Kıbrıs Sigillataları ve Kurşun Sırlı Seramikler, Geç Hellenistik ve Erken Roma Dönemleri’nde Anadolu’nun güney ve güneybatı kıyıları, Suriye-Filistin Bölgesi ve Kıbrıs’ın popüler kaplarıdır. Bu ithal seramik grupları, Sinabıç (Dalisandos?) ve çevresinin, Geç Hellenistik ve Erken Roma Dönemleri’nde bu bölgelerle yakın ilişkilerinin olabileceğini işaret etmektedir ve sözü edilen seramikler, kente birlikte ulaşmış olmalıdır. Doğu Sigillata A Seramikleri arasında Hayes Form 2A (MÖ geç 2. yüzyıl ile MS 1. yüzyıl), 49-50 (MÖ geç 1. yüzyıl ile MS 1. yüzyıl), 40C (Traianus Dönemi) ve 60 (MS 2. yüzyıl) tipleri tespit edilmiştir. Kıbrıs Sigillatası grubuna ait Hayes Form P5 (MS 1.yüzyılın ilk yarısı) ve P12’ye (MS 1. yüzyıl-2. yüzyılın ilk yarısı) ait birer parça bulunmuştur. Kurşun Sırlı Seramiklere ait ise kadeh/kantharos (MÖ 1. yüzyılın 2. yarısı ile MS 1. yüzyıl) olduğu anlaşılan iki kaba rastlanmıştır.Öğe Sidamaria Antik Kenti Üzerine Gözlemler(Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019-06) Aşkın, Ercan; Kurt, MehmetSidamaria, Karaman’ın (Laranda) 47 km kuzeydoğusunda, Ayrancı ilçesi sınırları içerisinde yer alan Ambar köyüne lokalize edilmektedir. Kent, doğuda Herakleia’dan (Ereğli), kuzeyde Kana’dan (Beşağıl), kuzeybatıda Ikonion’dan (Konya), güneybatıda Laranda’dan, güneyde ise sahilden gelen yolların kesiştiği önemli bir kavşak noktası durumunda idi. Seyyahların verdiği bilgiler, kentte çok sayıda nitelikli yapının bulunduğunu göstermektedir. Arkeolojik ve epigrafik veriler ise Sidamaria’nın Roma ve Erken Hıristiyanlık dönemlerinde önemli bir kent olduğuna işaret etmektedir. Hadrianus Döneminde inşa edilmiş bir hamam yapısının varlığı MS 129 yılına verilen bir yazıtla kanıtlanmaktadır. MS 200-210 yıllarına tarihlenen ve Iulia Domna’yı onurlandıran bir yazıt ise kentin Severuslar Döneminde de önemini koruduğunu göstermektedir. Sidamaria’nın Roma Dönemindeki zenginliğine işaret eden bir diğer önemli buluntu ise İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen ve MS 250’li yıllara tarihlenen Sidamaria lahdidir. Kentte höyüğün 200 m kadar kuzeydoğusunda kaya mezarları ve khamasorionlar ile karşılaşılmaktadır. Bu mezarlar arasında rastlanan yarım bırakılmış khamasorionlar dikkat çekicidir. Bunların yarım kalmasının saldırı, salgın hastalık gibi olumsuz bir gelişmenin yansıması olduğu söylenebilir. Sasani kralı I. Şapur’un MS 260 yılında Ikonium’a kadar uzanan istilasının varlığı bilinmektedir. Bu durum khamasorionların yarım kalmasının Şapur’un seferiyle bağlantılı olabileceği düşüncesini akla getirmektedir. Bu çalışma kapsamında Sidamaria’da tespit edilmiş olan arkeolojik ve epigrafik kalıntılar ayrıntılı olarak ele alınarak tanıtılacaktır.